ÖLENE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ TAŞINMAZ KARŞILIĞINDA ÖLENE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ İPTALİ

ÖLENE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

Bu sözleşme 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 611. ila 619. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Tanımı:Bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Her iki tarafa hak ve borç yükleyen bir sözleşmedir. Bakım borçlusu, bakım alacaklısının barınma-yeme-içme-sağlık vs… gibi konularından sorumlu olup, bakım alacaklısı da bunların karşılığında taşınır-taşınmaz mal(lar)ını karşı tarafa temlik etmeklidir. Bakım alacaklısı hayattayken mallarını devretmek suretiyle sağlararası bir işlem şeklinde olabileceği gibi, vasiyetname ile mirasçı atanması suretiyle ölüme bağlı tasarruf şelinde de yapılabilir.

Şekil Şartı: Ölene Kadar Bakma Sözleşmesi, resmi memur önünde (sulh hakimi, noter, tapu memuru veya görevlendirilen herhnagi bir memur önünde) iki tanık huzurunda yazılı bir şekilde yapıldığı takdirde geçerli olacaktır.

T.B.K. 612. maddesi uyarınca mirasçı atanmasını içermese bile miras sözleşmesi şeklinde yapılmak zorundadır, aksi halde sözleşme geçerli olmaz. Miras sözleşmesi nasıl yapılır?

Miras Sözleşmesi Şekli Türk Medeni Kanunu 545. maddesi “ Miras sözleşmesini geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir.

Sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bidirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar.” şeklindedir.

T.B.K. 612/2 fıkrasına göre “Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir. “ denmektedir. Yani eğer bakım borçlusu devletçe tanınmış bir kurumsa adi yazılı şekil yeterli kabul edilmektedir. Tek şartı yetkili makamların belirlediği şartlara uygun olmasıdır.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Sözleşme şekil şartına uygun yapılmamış fakat mesela 10 yılı aşkın süredir devam ediyorsa, artık böyle bir süreden sonra şekil şartına aykırılık iddiası dürüstlük kuralına aykırı ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağından kabul edilemeyecektir.(Yarg., 16. HD., 11.5.1992 T., E. 7828, K. 6695; UYGUR, T., Açıklamalı İçtihatlı Borçlar Kanunu, Özel Borç İlişkileri, C. 7 (Madde 463-544), Ankara 1994, s. 405 )

Güvence: Bakım alacaklısı devrettiği mal üzerinde yasal ipotek hakkı vardır.

T.B.K. 613. maddesi “Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir.

“Satıcı gibi” denildiğine göre satış işlemi ile bakiye alacak kalmışsa satıcının 3 ay içinde yapacağı taleple taşınmaza ipotek konulabilmektedir.

İpotek terkini ise, bakım borçlusu, vefat eden bakım alacaklısının veraset ilamı ya da nüfus kaydı ile tapuya gittiğinde mümkün olacaktır.

Ayrıca eğer bakım alacaklısı kendisine intifa hakkı tescile ettirirse, ölene kadar o taşınmazda oturma hakkı kazanmış olur.

Sözleşmenin Konusu: Bakım borçlusunun aldığı malların değeri ile bakım alacaklısının sosyal durumu hakkaniyet ilkesine göre değerlendirilir. Bakım alacaklısı bakım borçlusunun aile toğluluğuna katılmış olup, onunla birlikte yaşaması esastır. Birlikte yaşamaları mümkün olmazsa aylık gelir bağlanması söz konusu olabilir (T.B.K.617/2).

Sözleşmenin Süresi: Sözleşme bakım alacaklısı ölene kadar devam eder. Bakım borçlusunun ölmesi sözleşmeyi sonlandırmaz.

Sözleşmenin Sona Ermesi

*Bakım alacaklısının ölümü,

*T.B.K. 616 sayılı haller ve

*617. maddlerinde sayılı hallerde.

1- Bakım alacaklısının ölümü: Bakım alaklısı öldüğünde sözleşme artık konusuz kalacağından bakım borçlusun borcu da sona erer.

2-Önelli Fesih

T.B.K. 616.maddesi:

– Tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır. Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir. “

-Taraflardan biri verdiğinden fazlasını alıyorsa,

-Bunun bağış niteliğinde olduğunu kanıtlayamıyorsa , karşı taraf sözleşmeyi feshederek sonlandırabilir. Bunun için 6 aylık süreye dikkat edilemelidir. Sözleşmenin ne zaman sona ermesi isteniyorsa 6 ay öncesinden bildirimde bulunulmalıdır. Yani bugün bildirimde bulunursanız sözleşme 6 ay sonra feshedilmiş olacaktır.

Fesih beyanı bir kanunda bir şekil şartından bahsedilmemektedir. Karşı tarafa yöneltilecek sözlü beyanla sonlandırılabilir. Ama gerek sözleşmenin şekil şartına bağlı olarak yazılı yapılması (resmi ya da adi olarak) gerekse ispat hukuku açısından yazılı şekilde yapılmasında fayda vardır.

Buradaki fesih geriye etkili olduğundan taraflar aldığını vermekle yükülüdür. Lakin burada denkleştirme yapılarak pratik hale getirilmiştir. Yani fesih tarihine kadar kim ne kadar fayda sağlamışsa maddi değeri hesaplanır ve bu hesapta kim alacaklı çıkarsa ona ödeme yapılır.

3- Önelsiz Fesih

T.B.K. 617. maddesi:

Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur. Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir. “

  • Sözleşmeden doğan borçlar yerine geitirlmeyecek
  • Ve bu durum sözleşmenin devamını çekilmez hale getirecek veyahut
  • Başkaca nedenler sözleşmenin devamını imkansız hale getirecek veya aşırı ölçüde güçleştirecek.

Bu hallerde taraflardan her biri sözleşmeyi önel, yani bir süre vermeksizin derhal feshedebilecektir. Tarafların kusur durumu önemli; çünkü kusurlu olan taraf diğer tarafa aldığı şeyleri geri vermek zorunda olduğu gibi tazminat ödemek zorunda da kalabilir.

Bakım Borçlusunun Ölümü:

T.B.K. 618. maddesi– “Bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası hâlinde, iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini, bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir. “

Daha önce de dediğim gibi sözleşmeyi sona erdirmez. Bu durumda bakım alacaklısının iki seçeneği vardır:

1- Sözleşmeye bakım borçlusunun mirasçılarıyla devam etmek

2- Sözleşmeyi feshetmek.

Sözleşme kurulduğu an bakım borçlusun malvarlığına eklenir. Vefatıyla birlikte mirası kabul eden borçlular bu sözleşmeden doğan borcu üstlenir ve bu 5 yıl sürer. Eğer bakım alacaklısı ve bakım borçlusunun mirasçıları anlaşabilirse, sözleşmeye devam edilebilir.

Eğer anlaşamazlarsa, bu takdirde bakım alacaklısı bakım borçlusunun ölümünden itibaren 1 yıl içinde fesihte bulunabilir. Şekil şartı yoktur, sözlü beyanla dahi yapılabilir. O yüzden dava açılma şartı da aranmamaktadır.

Fesihte bulunursa , bakım borçlusunun mirasçılarından tazminat talep edebilir. Bu tazminat eğer bakım borçlusu iflas etseydi iflas masasına yazdıracağı miktara eşit bir para olacaktır. Bu paranın hesabında, bakım alacaklısının muhtemel kalan ömrü dikkate alınarak T.B.K. 619. maddesine göre bakım alacaklısı, borçlunun ödemekle yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anapara değerine eşit bir para olarak hesaplanır.

Alacaklılar ve Mirasçıların Durumu:

T.B.K. 615/3. maddesi:

Mirasçıların tenkis ve alacaklıların iptal davası açma hakları saklıdır. “ denmek suretiyle ölene kadar bakma sözleşmesinin alacaklılar tarafından iptal edilebileceği gibi , mirasçıların tenkis davası sebebiyle de iptal edilebileceği düzenlenmiştir.

Taşınmaz karşılığında ölene kadar bakma sözleşmesinin noterde yapılması ve devirden önce bakım alacaklısının ölümü: Bu sözleşme tapuda değil de noterde yapılır ve bakım alacaklısı devirden önce ölürse, sözleşme tescil edilebilir. Şöyle ki;

  • Sözleşmede bakım borçlusuna tescil yetkisi verilmiş olmalı (kensidisine ya da 3. bir kişiye de olabilir.) Böylece tek taraflı tescil başvurusunda bulunulabilir. Aksi halde mirasçıların muvafakati aranır, muvafakat etmezlerse mahkeme kararıyla münkün olur.( Bakım alacaklısının hayatta olması halinde onunla talebiyle yapılabilir.)
  • Mirasçılara intikal yapılmamış olması gerekiyor.
  • Mirasçılara intikal yapılmışsa, onların muvafakatiyle tescil edilebilir.
  • Mirasçılar muvafakat etmezse mahkeme ilamıyla mümkün hale gelir.
  • Eğer sözleşmenin her iki tarafı da ölmüşse, ancak mirasçıların yargı yoluna başvurmasıyla tescil yapılabilir.

Sözleşme örneği:

ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ

(Medeni K.m.478;Borçlar K.m.515;Noterlik K.m.89)
…………..Yılı,…………………….Ayının,………………..,………../………../…………….

Aşağıda mühür ve imzası bulunan…………………….Noteri…………………dairemde çalışırken yanıma gelen ve gösterdiği……………………. nüfus dairesinden verilmiş……/…./…….. tarih ve ……………..numaralı nüfus cüzdanına göre …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numaralı evde yazılı…………………. oğlu/kızı …./………/….. tarihinde ……………..’dan doğma ve halen …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numarada oturan okur yazar ………………..ile, gösterdiği nüfus dairesinden verilmiş ……………………. nüfus dairesinden verilmiş……/…./…….. tarih ve ……………..numaralı nüfus cüzdanına göre …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numaralı evde yazılı …………………. oğlu/kızı …./………/….. tarihinde ……………..’dan doğma ve halen …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numarada oturan okur yazar…………………………. bana başvurarak ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılmasını istediler. Her ikisinde ölünceye kadar sözleşme işlemini yapma yeteneklerinin varolduğu gördüm. Yanlarında tanık olarak gelenlerden gösterdikleri nüfus cüzdanlarından, ……… ……………………. nüfus dairesinden verilmiş……/…./…….. tarih ve ……………..numaralı nüfus cüzdanına göre …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numaralı evde yazılı …………………. oğlu/kızı …./………/….. tarihinde ……………..’dan doğma ve halen …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numarada oturan okur yazar ve yine … ……………………. nüfus dairesinden verilmiş……/…./…….. tarih ve ……………..numaralı nüfus cüzdanına göre …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numaralı evde yazılı …………………. oğlu/kızı …./………/….. tarihinde ……………..’dan doğma ve halen …………………….ili, …………………..ilçesi, ……………………Köyü/Mahallesi’nde …………………. numarada oturan okur yazar…………………… nın tanıklığa engel bir hallerinin olmadığını gördüm.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmak isteyenlerden bakılacak…………………., şu suretle söze başladı: ‘’Maliki bulunduğum ……………………………..taşınmaz mallarımla,…………………..dan oluşan taşınır mallarımı ölünceye kadar bakma kaydıyla ……………..’ya temlik ettim’’ diye sözünü bitirdi.

Diğer taraf(Bakacak)……………………….söze başladı:’’Bende bakılacak kimse olan……………………………ya ölünceye kadar bakıp gözetmeyi kabul ediyorum……………’’ diye sözlerini bitirdi.

Sözleşme, okunmak üzere kendilerine verildi. Ayrı ayrı okudular. Sonra imza edildi. …….Yılı,…………………Ayının,……………..Günü,…………/………../……….

Bakılacak Bakacak Noter

Yazılan ölünceye kadar bakma sözleşmesini okuduk. Son isteklerimizi tamamen kapsadığını noter önünde ve aşağıda adları ve kimlikleri yazılı tanıklara bildiririz. …….Yılı, ………………Ayının,……………..Günü,…………/………../……….

Bakılacak(Temlik eden) Bakacak(Bakım borçlusu)

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, okunmak üzere bakılacak ……………………ile bakacak……………….. ya ayrı ayrı verildi. Sözleşmeyi herbiri ayrı ayrı önümüzde okuduktan sonra her ikisi birden bize son isteklerine uygun olduğunu bildirdiklerini ve kendilerini bu işi yapmaya yeterli gördüğümüzü bildiririz. …..Yılı,…………Ayının,…………Günü,………/……./…….

Tanık Tanık
(İmza) (İmza)

Yazılan ölünceye kadar bakma sözleşmesini temlik eden(Bakılacak)……………………….., diğer taraf ………………………., tanık………………………., tanık……………………………….. ve ben noter tarafından imzalandı. ………………Yılı,…………Ayının,…………Günü,………/……./…….

(Temlik eden)Bakılacak (Diğer taraf)Bakacak

Tanık                                                     Tanık

Noter

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

İŞE BAŞLATMAMA TAZMİNATI İŞ GÜVENCESİ TAZMİNATI

İŞE BAŞLATMAMA(İŞ GÜVENCESİ ) TAZMİNATI

Diğer yazımda İş Güvencesi’ nden faydalanma şartlarımdan bahsetmiştim. Kısaca değinecek olursam: İş kanununa tabi işçi olmak-4. maddede sayılan istisnalara girmemek, 30 veya daha fazla işçinin çalıştığı bir iş yerinde çalışmak, iş sözleşmesinin belirsiz olması, kıdeminin en az 6 ay olması, işveren vekili/yardımcısı (işyerinin bütününü sevk idare eden, işletmenin bütününü sevk  ve idare eden işçiyi işe alma işten çıkarma yetkisi olan) olmamak, iş sözleşmesinin geçersiz bir şekilde feshedilmesi.

İş KanunuMadde 21 – İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.”

İşe Başlatmama Tazminatının Şartları:

  • Feshin geçersiz olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme kararı olmalı: Karar tefhim (kararın yüze karşı okunması) veya tebliğden itibaren 8 gün geçmekle kesinleşir. Bu sekiz gün içinde temyize başvurulmuşsa, temyizden dönüşü ve kesinleşmesi beklenir. Normalde kesinleşen kararların tebliğ edilmesi gibi bir uygulama yoktur. Yalnız İş Hukuku’nda bu 10 iş günlük sürenin başlatılması açısından kesinleşen kararın tebliği uygulamada yer edinmiştir. Kesinleşen karar işçiye tebliğ edilmesiyle süre başlar; fakat işverenin haberdar olması açısından işverene  de tebliğe çıkarılır. 10 iş günlük sürenin erken başlatılması için koşulları oluşmuşsa, mesela 8 günlük sürede taraflar temyize başvurmamışsa, davacı işçi vekili kalemden kesinleşme işlemini yaptırıp, kararı elden tebliğ alabilir.
  • İşçi, iş bu kesinleşmiş kararın tebliğinden itibaren 10 iş günü içerisinde işe başlamak için işverene başvurmalı: Bu süre, hak düşürücü süre olup, başvuru yapılmadan geçirilirse, işçi, işe iade hakkını ve buna bağlı menfaatleri kaybetmiş olur. Bu başvuru için herhangi bir şekil şartı bulunmamaktadır. Yazılı ya da sözlü bir şekilde yapılabilir. Fakat ispat açısından yazılı yapılmasında fayda vardır. Uygulamada tercih edilen yol genelde işe başlama talebinin noter yoluyla işverene bildirilmesidir. Çünkü noter yoluyla yapılan işlemler kesin delil niteliği taşımaktadır .İşverene yapılan bildirimde işe başlama iradesi belli olmalıdır. Başka nedenle yapılan başvurular iyiniyet kuralına aykırılık teşkil edileceğinden hak kaybı yaşanabilir. Ayrıca bu sürede dikkat edilmesi gereken nokta 10 gün değil, 10 iş günü oluşudur.  Yani kanuna göre işgünü sayılı günler hesaba dahil edilirken, haftasonları, resmi tatiller 10 iş günlük sürede sayılmazlar.
  • İşveren de bir ay içerisinde işçiyi işe başlatmamış olmalı:İşverenin işçiyi işe başlatmama iradesi açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Yani işe başlatmayacağını sözlü ya da yazılı olarak bildirilebilir ya da işçinin başvurusuna cevapsız bırakabilir.

İşe Başlatmama Tazminatı Hesabı:

 Yukarıdaki koşullar oluştuğunda işveren, işçinin en az 4 aylık en fazla 8 aylık ücreti tutarında işe başlatmama tazminatı ödemek zorunda kalacaktır. Burada Mahkeme’nin takdir yetkisi bulunmaktadır ve bu yetkinin çerçevesi de bellidir. Mahkeme tazminata hükmederken, fesih nedeni ,şekli, işçinin kıdemi… gibi hususları dikkate alır.

Kıdem ve ihbar tazminatları “giydirilmiş son brüt ücret” üzerinden hesaplanırken, işe başlatmama tazminatı işçinin “brüt ücreti” üzerinden hesaplanır. Peki hangi tarihteki brüt ücreti (fesih tarihindeki, dava tarihindeki, işe başlatılmadığı tarihteki) dikkate alınacaktır: İşe iade davası feshin geçersiz nedene dayanması üzerine açılan bir davadır. Eğer Mahkeme işe iade kararı vermişse, bu işveren tarafından yapılan feshin geçersiz olduğu, yani iş ilişkisinin halen devam ettiği anlamına gelir. İşveren, işçiyi 1 ay içinde işe başlatmazsa, bu 1 aylık süre sonunda işveren iş ilişkisini haksız nedenle feshetmiş olacaktır. Bu sebeple bu tarihteki son brüt ücret, tazminat hesabında esas alınacaktır. (aynı şekilde kıdem ve ihbar tazminatı… gibi kalemler de bu tarihteki ücrete göre hesaplanır.)

İşe Başlatmama Tazminatında Zamanaşımı

            T.B.K.146. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

Sosyal Sigorta Primleri Yönünden

            İş güvencesi tazminatı ücret niteliğinde bir kazanç olmadığından sigorta primine tabi değildir.(SSK Genelge 16/330) Aynı şekilde kıdem ve ihbar tazminatı da sigorta primine tabii değildir.

Vergi Hukuku Yönünden

            G.V.K. 61.maddesi çerçevesinde bir ücret ve gelir niteliğinde olmadığından ve  G.V.K. 25/1-1 maddesi uyarınca vergi kesinti yapılmaz. Aynı durum kıdem tazminatında da geçerliydi. Fakat ihbar tazminatı ücret olarak kabul edildiğinden gelir vergisi kesintisine tabidir.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

2016 ÇEK KANUNUNDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER YENİ ÇEK KANUNU ÇEK ŞİKAYET ÇEK CEZA DAVASI RİSK MERKEZİ 6728 SAYILI KANUN

6728 SAYILI KANUN İLE ÇEK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

             6278 Sayılı kanun “ YATIRIM ORTAMININ İYİLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” olup, 15/07/2016 tarihinde kabul edilmiş ve 29796 sayılı Resmi Gazete’de 09/08/2016 tarihinde yayımlanmıştır.

*5941 Sayılı Çek Kanunu 14/12/2009 tarihinde kabul edilmiş ve 20/12/2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu tarihten sonra,

 *6273 sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 03/02/2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Şimdi ise ,

*6728 Sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 09/08/2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu kanunun 61-66. Maddeleri 5941 sayılı Çek Kanunu’na yönelik düzenlemeler içermektedir.

6728 S.K.-61. maddesi14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kayıtlarını,” ibaresi “Risk Merkezi ile adli sicil kayıtlarını ve” şeklinde değiştirilmiş, üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiş, dördüncü fıkrasında yer alan “yaptığı, temsilcisi veya imza” ibaresi “yaptığı veya ticaret siciline tescil edilen” şeklinde değiştirilmiş ve yedinci fıkrasına aşağıdaki bentler eklenmiştir.

“Muhatap banka; gerçek veya tüzel kişi adına açılması talep olunan çek hesaplarında bunların, sermaye şirketlerinde ayrıca yönetim organında görev yapanlar ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkililerinin çek hesabı açma yasağının bulunmadığı hususunu kontrol ederek, yasağın bulunmadığına ilişkin sorgulama sonucunu muhafaza eder. Bankalar çek hesabı açtıkları kişiler ile çek hesabı sahibi tüzel kişi ise hesap açılış tarihi itibarıyla tüzel kişi tarafından bildirilen işlem yetkililerini 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 780 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sisteme kaydeder.”

“e) Çek hesabı sahibi gerçek kişi ise Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası; tüzel kişilerde ise varsa Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) numarası,

  1. f) Çek hesabı sahibi ile düzenleyenin farklı kişiler olması hâlinde, ayrıca düzenleyenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası,” şeklindedir.

 5941 S.K. 2. Maddesi bundan sonra şu şekilde olacaktır:

Bankanın araştırma yükümlülüğü, çek hesapları ve çek defterleri

 (5941 S.K.  MADDE 2 – 1) Bankalar, çek hesabı açılması ile ilgili olarak bu Kanunla kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirirken, çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını bu Kanun hükümlerine göre araştırırlar; ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler.

            (2) Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklılık durumuna ilişkin Risk Merkezi ile adli sicil kayıtlarını ve  açık kimliklerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesi örneklerini, yerleşim yeri belgelerini, vergi kimlik numaralarını, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını, esnaf ve sanatkâr olanların ise esnaf ve sanatkâr sicili kayıtlarını almak ve çek hesabının kapatılması hâlinde bunları, hesabın kapatıldığı tarihten itibaren on yıl süreyle saklamakla yükümlüdür. Yerleşim yeri yurt dışında bulunan kişiler, bankaya kendileri ile ilgili olarak Türkiye’de bir adres bildirmek zorundadır. Çekin karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması hâlinde, çek düzenleyenin bankaca bilinen adresleri, talebi hâlinde hamile verilir. (A)

(3) Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal temsilcisinin imzası olmadan açılamaz. Çek hesabı açılmasını veya mevcut çek hesabından çek defteri verilmesini isteyen kişi, her defasında tacir veya esnaf ve sanatkâr olup olmadığı ve kendisi hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı hususunda bankaya yazılı beyanda bulunur. Tüzel kişiler adına verilecek beyannamede ayrıca, tüzel kişinin yönetim organında görev yapan, temsilcisi olan veya imza yetkilisi olan kişilerin çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı belirtilir. (Ek cümleler: 15/7/2016-6728/61 md.) Muhatap banka; gerçek veya tüzel kişi adına açılması talep olunan çek hesaplarında bunların, sermaye şirketlerinde ayrıca yönetim organında görev yapanlar ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkililerinin çek hesabı açma yasağının bulunmadığı hususunu kontrol ederek, yasağın bulunmadığına ilişkin sorgulama sonucunu muhafaza eder. Bankalar çek hesabı açtıkları kişiler ile çek hesabı sahibi tüzel kişi ise hesap açılış tarihi itibarıyla tüzel kişi tarafından bildirilen işlem yetkililerini 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 780 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sisteme kaydeder. (B)

(4) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı bulunan gerçek kişinin, yönetim organında görev yaptığı veya ticaret siciline tescil edilen yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri verilmez. (C)

          (5) Çek defterleri bankalarca bastırılır.

          (6) Çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esaslar, Maliye Bakanlığı, Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin görüşü alınarak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Resmî Gazete’de yayımlanacak tebliğle düzenlenir. Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır.

          (7) Çek defterinin her bir yaprağına;

  1. a) Çek hesabının numarası,
  2. b) Çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı,
  3. c) Çek hesabı sahibi gerçek kişinin adı ve soyadı, tüzel kişinin adı,

          ç) Çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişinin vergi kimlik numarası,

  1. d) (Ek: 31/1/2012-6273/1 md.) Çekin basıldığı tarih,
  2. e) (Ek: 15/7/2016-6728/61 md.) Çek hesabı sahibi gerçek kişi ise Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası; tüzel kişilerde ise varsa Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) numarası, (D)
  3. f) (Ek: 15/7/2016-6728/61 md.) Çek hesabı sahibi ile düzenleyenin farklı kişiler olması hâlinde, ayrıca düzenleyenin Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, (E) yazılır.

          (8) Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır.

          (9) Türk Ticaret Kanunundaki unsurları taşıması kaydıyla, düzenlenen çekin bu maddede yer alan koşullara aykırı olması çekin geçerliliğini etkilemez.

          (10) Çek hesabı, ancak sahibinin veya yasal temsilcisinin yazılı talebi ya da mevduat veya katılım fonu zamanaşımı süresinin dolması üzerine kapatılabilir. Çek hesabı kapatıldıktan sonra, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibraz edilen çekler karşılıksızdır işlemine tabi tutulur.

          (11) Esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı olanlardan, tacir kişilere özgü çek hesabı açtıranlar hakkında bu Kanunun tacirlere ilişkin hükümleri uygulanır.”

Yukarıdaki maddede yapılan değişiklik eklemelere kısaca değinecek olursak:

A-.2. Fıkrada koyu yazılan kısmın

*2009 yılı 5941 kanunundaki hali “adli sicil”,

*2012 yılı 6273 kanunundaki hali “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kayıtları”, *2016 yılı 6728 kanunundaki hali “Risk Merkezi ile adli sicil kayıtlarını ve” şeklindedir ve bu son halidir:

Peki Risk Merkezi nedir?

T.B.B. Risk Merkezi web sayfasındaki yazısı :        “Resmi Gazete’nin 25 Şubat 2011 tarih, 27857(mükerrer) sayılı nüshasında yayımlanan 6111 sayılı Kanun ile 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’na Ek Madde 1 ve Geçici Madde 28 ilave edilmiştir. Ek Madde 1 ile Türkiye Bankalar Birliği nezdinde, kredi kuruluşları ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nca uygun görülecek finansal kuruluşların müşterilerinin risk bilgilerini toplamak ve söz konusu bilgileri bu kuruluşlar ile gerçek veya tüzel kişilerin kendileriyle ya da onay vermeleri koşuluyla özel hukuk tüzel kişileri ve üçüncü gerçek kişileri ile de paylaşılmasını sağlamak üzere Risk Merkezi kurulmuştur.

            Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi 28 Haziran 2013 tarihinde faaliyete geçmiştir.” şeklinde ifade yer almaktadır.

Risk Merkezi üç tip rapor hazırlar, bunlardan biri de “Çek Raporu”dur. Çek Raporu  2009 yılından itibaren olmak üzere;

* karşılıksız çekler,

* karşılıksız işlemi yapıldıktan sonra ödenen çekler ve

* ibrazında ödenen çeklere ilişkindir.

 Bu sayılan üç hususa ilişkin hazırlanacak raporda ;

– çek toplam adeti,

– toplam tutarı,

– çeklerin alındığı banka bilgileri ve

– en son işlem yapılan 50 adet çek dökümü yer alır.

B.3. Fıkrada koyu yazılan bu kısmın tamamı yeni olarak eklenmiştir. 6728 S.K. sadece   Çek Kanunununda değil, birçok kanunda düzenleme yapılmıştır ki bunlardan biri Türk Ticaret Kanunudur. İşaret edilen T.T.K 780. maddesi ve devamı maddeler “Çeklerin Düzenlenmesi ve Şekli” başlığı altındaki maddelerdir. T.T.K. 780. Maddesi 1. Fıkrası çekin unsurlarını içeren (‘çek’ ibaresi, kayıtsız-şartsız havale, ödeyecek kişinin-muhattabın ticari ünvanı, çekin düzenleme yeri, tarihi, düzenleyenin imzası) bir fıkra olup, ona ‘g’ ve ‘h’ olarak 2 unsur daha eklenmiştir:

 “g) (Ek: 15/7/2016-6728/70 md.) Banka tarafından verilen seri numarasını,

  1. h) (Ek: 15/7/2016-6728/70 md.) Karekodu,” eklenmiştir.

T.T.K. 780/3. Fıkrası ise “(3) (Ek fıkra : 15/7/2016-6728/70 md.) İkinci fıkrada belirtilen verilere ulaşılmasını sağlayacak karekod okutma ve bilgi paylaşım sistemi 5411 sayılı Kanunun ek 1 inci madde hükmü uyarınca kurulan Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi tarafından oluşturulur. Risk Merkezi sistemdeki verileri, 5411 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin on birinci fıkrası uyarınca bilgi alışverişini gerçekleştirdiği şirket ile paylaşmaya yetkilidir. Bu yetki kullanıldığı takdirde sistem bilgilerin paylaşıldığı şirket nezdinde kurulabilir.” şeklidedir. Anlaşılacağı üzere bu fıkra da 6728 S.K. ile eklenmiştir. Burada bahsedilen Risk Merkezi konusuna  yukarıdaki “A” başlığında değinmiştim.

Yani buradaki yenilik, başvurucuların, bankaya çek yasağı bulunmadığına yazılı beyan verilmesi yeterli olmayacak; bu beyanların doğru olup olmadığının araştırılması konusunda bankaya sorumluluklar getirilmiş: Banka, başvuruda bulunan gerçek kişi ya da tüzel kişi adına yetkilisini… Risk Merkezi Sistemine kaydetmeli ve yine bu sistemden sorgulama yapmalı, bu sorgu sonucunu da muhafaza etmelidir.

C-4. Fıkrada koyu yazılan kısmın eski hali “yaptığı, temsilcisi veya imza” şeklindeydi. Bu değişikliğin sebebi , şirket yetkilisinin tespiti konusunda sorun yaşanmasıdır. Bunun önüne geçmek için iş bu yetkilinin ticaret sicilinde ilanı şartı getirilmiştir.

D-E- Koyu yazılan bu kısımların tamamı da 7. fıkraya  yeni olarak eklenmiştir. Çeke bu bilgilerin de eklenmesiyle hedeflenen durum, benzer isimli/ünvanlı kişi/şirketler arasındaki ayrımı belirgin hale getirmek, çekin karşılıksız çıkması halinde çek sahibi kişinin tespitini ve ona ulaşılmasını kolaylaştırmaktır. Yine eklenen bu bilgiler sayesinde çek sahibinin MERSİS ve MERNİS’ten adres ve iletişim bilgilerine ulaşmak da daha kolay olacaktır.

6728 S.K. 62. Maddesine bakacak olursak:

5941 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “Cumhuriyet Başsavcılığına talepte” ibaresi “icra mahkemesine şikâyette” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(10) Lehine karekodlu çek düzenlenen lehdar, teslim aldığı çeki Türk Ticaret Kanununun 780 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sisteme kaydeder. Karekodlu çekin sisteme kaydedildiği tarihten sonra çek düzenleyen tüzel kişinin temsilcilerinde meydana gelen değişiklikler, çek hesabı sahibi tüzel kişinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.” şeklindedir.

O halde söz konusu maddenin yeni haline bakacak olursak:

5941 S.K.  “İbraz, ödeme, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme cezası          MADDE 3 – (1) Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir.

          (2) “Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak yapılır.

          (3) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;

  1. a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,

          1) Çek bedeli bin Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,

          2) Çek bedeli bin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,

  1. b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,

          1) Çek bedeli bin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,

          2) Çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını, ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazete’de yayımlanır.

          (4) Hamilin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi; çekin arka yüzüne tahsil için bankaya ibraz edildiği tarih, hesap durumu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır. Banka tarafından ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir. Hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde, karşılıksızdır işlemi yapılmaz.

          (5) Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil, kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre işlem yapılır.

          (6) Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, icra mahkemesine şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir. (A)

          (7) Banka;

  1. a) Çekin karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi,
  2. b) Kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi,

          hâllerinde, çek hamiline, her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder. Bu hâllerde 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uygulanmaz.

          (8) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 707 nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.

          (9) (Ek: 31/1/2012-6273/2 md.)Çekin, üzerinde yazılı baskı tarihinden itibaren beş yıl içinde ibraz edilmemesi hâlinde, muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutara ilişkin sorumluluğu sona erer.

(10) (Ek: 15/7/2016-6728/62 md.) Lehine karekodlu çek düzenlenen lehdar, teslim aldığı çeki Türk Ticaret Kanununun 780 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sisteme kaydeder. Karekodlu çekin sisteme kaydedildiği tarihten sonra çek düzenleyen tüzel kişinin temsilcilerinde meydana gelen değişiklikler, çek hesabı sahibi tüzel kişinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. (B)

  Yukarıdaki maddede yapılan değişikliklere değinecek olursak:

A-6. Fıkrada yazılı

*2009 yılı 5941 kanunundaki hali “şikayette”,

*2012 yılı 6273 kanunundaki hali “ talepte” (Bu kanunla cezai yaptırımların çoğu kaldırıldığı için ifadeler de değişime uğramıştır. Bu ifadenin başı ‘Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette’ ve sonra ‘talepte’ olarak değişmiş görünmektedir.), en son olarak

*2016 yılı 6728 kanununda (Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette yerine) “icra mahkemesine şikayette” şeklindedir. 2012 yılındaki 6273 S.K. ile cezai yaptırımlar kaldırışmışsa da , 2016 yılındaki 6728 S.K. ile geri getirildiğini ve bunun  da koanundaki ifadelere bu şekilde yansıdığını söyleyebiliriz. Bilhassa sonraki olan  63. maddede cezaya yönelik uygulamaları görüyoruz.

B- 10. Fıkra tamamı yeni olarak eklenmiştir. Çekin daha güvenilir bir ödeme vasıtası haline getirmek için eklenen fıkralardan biridir. Bu kanunla daha fazla teknoloji ve bilgi kaydı ve paylaşımı söz konusudur. Risk Merkezi Sistemi’nden sonra “Karekod” uygulaması getirilmiştir. Bu uygulama ile amaç çekin takibini kolaylaştırmaktır. Bankaların verdiği çek yapraklarının kaçının kullanıldığı kaçının halen çek sahibinin elinde olduğu bilinememekteydi; ancak çek bankaya ibraz edildiğinde çek hakkında bilgi sahibi olunuyordu. Çekin kayıt dışı kullanımının önüne geçmek için Karekod uygulaması getirildi. Lehdar aldığı çeki Karekod Sistemine tanıtarak onu takip edilebilir hale getrmiş olacaktır. Aynı şekilde çek hesabı sahibinin bankalara henüz ibraz edilmemiş çekleri de üçüncü kişilerin paylaşımına açık olacaktır.

Peki lehdar çeki karekod sistemine kaydetmezse ne olacaktır?

Sisteme kayıt yaptırmamak çekin geçerliliğini etkilemeyecek, fakat lehdar 5941 S.K. 3.maddesinin 3. Fıkrasındaki haktan mahrum kalacaktır, yani bankaların karşılıksız çıkan çeklere karşılık ödemekle sorumlu olduğu belirli tutardaki paradan mahrum kalacaktır.

Yine bu fıkradaki diğer bir güvence diyebileceğiz düzenleme ise, tüzel kişilerde, temsilci değişse de, tüzel kişi çekten sorumlu olacaktır. Eski uygulamada, çekin düzenlenmesinden sonra fakat ibrazından önce şirket yetkilisinin yetki süresi dolduğunda banka ve şirketlerin çekin yetkisiz kişi tarafından düzenlendiği gerekçesiyle çek bedeli ödemekten kaçınmaktaydılar. Şimdi bunun önüne geçilmiş oldu. Burada dikkat edilmesi gereken nokta “Karekodlu çekin sisteme kaydedildiği tarihten sonra” ifadesidir. Yani çeki karekod sistemine kaydetmezsek ve çeki ibraz ettiğimiz zaman yetkilinin yetki süresi dolmuşsa, o zaman bu fıkra hükmünden faydalanamayız.

6728 S.K. 63. Maddesi:

5941 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin madde başlığı “Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı” şeklinde, birinci, sekizinci ve onuncu fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, ikinci ve dokuzuncu fıkraları aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş, üçüncü fıkrasında yer alan “sorumluluk ile idarî yaptırım sorumluluğu” ibaresi “ve cezai sorumluluk” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(1) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adli para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri toplamından az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Yargılama sırasında da resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında uygulanır. Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı yapılan itirazlar bakımından 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür.”

“(2) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Birinci fıkra uyarınca hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilenler, yasaklılıkları süresince sermaye şirketlerinin yönetim organlarında görev alamazlar. Ancak, hakkında yasaklama kararı verilenlerin mevcut organ üyelikleri görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.”

“(8) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına ilişkin bilgiler, güvenli elektronik imza ile imzalandıktan sonra, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla MERSİS ile Risk Merkezine elektronik ortamda bildirilir. Hakkında çek hesabı açma yasağı kararı verilen kişiler, Risk Merkezi tarafından bankalara bildirilir. Bu bildirimler ile bankalara yapılacak duyurulara ilişkin esas ve usuller, Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Risk Merkezi tarafından belirlenir.”

“(9) Karşılıksız kalan bir çekle ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde mahkeme tarafından beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın düşmesi veya davanın reddine karar verilmesi hâlinde, aynı kararda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin kararların kesinleşmesi üzerine, bu kararlar, MERSİS ile Risk Merkezine sekizinci fıkradaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.”  

“(10) Birinci fıkrada tanımlanan suç nedeniyle, ön ödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler uygulanmaz.”

“(11) Birinci fıkra uyarınca verilen adli para cezalarının ödenmemesi durumunda, bu ceza, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kamuya yararlı bir işte çalıştırma kararı verilmeksizin doğrudan hapis cezasına çevrilir.”

Bu maddeye göre ilgili maddenin yeni hali:

Ceza sorumluluğu, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı (A)

5941 S.K. MADDE 5 – (1) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibrazında, çekle ilgili olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak, binbeşyüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Ancak, hükmedilecek adli para cezası; çek bedelinin karşılıksız kalan miktarı, çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticari işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri toplamından az olamaz. Mahkeme ayrıca, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına; bu yasağın bulunması hâlinde, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının devamına hükmeder. Yargılama sırasında da resen mahkeme tarafından koruma tedbiri olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız çekin bir sermaye şirketi adına düzenlenmesi durumunda ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen şirket yetkilileri hakkında uygulanır. Koruma tedbiri olarak verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı yapılan itirazlar bakımından 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Bu suçtan dolayı açılan davalar icra mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır. Bu davalar çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da hesap sahibinin yahut şikâyetçinin yerleşim yeri mahkemesinde görülür. (B)

          (2) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Yeniden düzenleme: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkra hükmüne göre çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlü olan kişi, çek hesabı sahibidir. Çek hesabı sahibinin tüzel kişi olması hâlinde, bu tüzel kişinin mali işlerini yürütmekle görevlendirilen yönetim organının üyesi, böyle bir belirleme yapılmamışsa yönetim organını oluşturan gerçek kişi veya kişiler, çek karşılığını ilgili banka hesabında bulundurmakla yükümlüdür. Birinci fıkra uyarınca hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilenler, yasaklılıkları süresince sermaye şirketlerinin yönetim organlarında görev alamazlar. Ancak, hakkında yasaklama kararı verilenlerin mevcut organ üyelikleri görev sürelerinin sonuna kadar devam eder. (C)

          (3) Çek hesabı sahibi gerçek kişi, kendisi adına çek düzenlemek üzere bir başkasını temsilci veya vekil olarak tayin edemez. Gerçek kişinin temsilcisi veya vekili olarak çek düzenlenmesi hâlinde, bu çekten dolayı hukukî ve cezai sorumluluk çek hesabı sahibine aittir. (D)

          (4) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.)

          (5) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı ile ilgili olarak, herhangi bir adres değişikliği bildiriminde bulunulmadığı sürece ilgilinin çek hesabı açtırırken bildirdiği adrese 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 35 inci  maddesine  göre  derhal  tebligat çıkarılır. Adresin bankaya yanlış bildirilmesi veya fiilen terkedilmiş olması hâlinde de, tebligat yapılmış sayılır.

          (6) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, elindeki bütün çek yapraklarını ait olduğu bankalara iade etmekle yükümlüdür. Bu kişi adına yeni bir çek hesabı açılamaz.

(7) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilmiş olan kişi, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde, düzenlemiş bulunduğu ve henüz karşılığı tahsil edilmemiş olan çekleri, düzenleme tarihlerini, miktarlarını ve varsa lehtarlarını da göstermek suretiyle, muhatap bankaya liste hâlinde vermekle yükümlüdür.

(8) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararına ilişkin bilgiler, güvenli elektronik imza ile imzalandıktan sonra, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla MERSİS ile Risk Merkezine elektronik ortamda bildirilir. Hakkında çek hesabı açma yasağı kararı verilen kişiler, Risk Merkezi tarafından bankalara bildirilir. Bu bildirimler ile bankalara yapılacak duyurulara ilişkin esas ve usuller, Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Risk Merkezi tarafından belirlenir. (E)

          (9) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Yeniden düzenleme: 15/7/2016-6728/63 md.) Karşılıksız kalan bir çekle ilgili olarak yapılan yargılama neticesinde mahkeme tarafından beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın düşmesi veya davanın reddine karar verilmesi hâlinde, aynı kararda, çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin kararların kesinleşmesi üzerine, bu kararlar, MERSİS ile Risk Merkezine sekizinci fıkradaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.  (F)

(10) (Değişik: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkrada tanımlanan suç nedeniyle, ön ödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler uygulanmaz. (G)

(11) (Mülga: 31/1/2012-6273/3 md.; Ek: 15/7/2016-6728/63 md.) Birinci fıkra uyarınca verilen adli para cezalarının ödenmemesi durumunda, bu ceza, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan kamuya yararlı bir işte çalıştırma kararı verilmeksizin doğrudan hapis cezasına çevrilir. (H)

Düzenlemelere değinecek olursam:

A- Bu kanunla cezai yaptırımlar getirilmesinin diğer sonucu bu madde başlığına “ Ceza sorumluluğu” ibaresinin getirilmesi olmuştur. 2012 yılı 6273 S. Kanununda başlık sadece “Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı” şeklindeydi.

B-1 numaralı fıkranın tamamı yeni olarak eklenmiştir. Bu fıkraya göre çekin karşılıksız çıkması halinde izlenecek yol düzenlenmiştir. Ceza yoktu, çek yasağı verilmesi mümkündü.

Eski , mülga fıkra hükmünü hatırlayacak olursak;

* çek hamili ibraz süresi içinde başvurup çek karşılıksız çıkması halinde,

*6 ay içinde talepte bulunması üzerine

* Çekin ibraz edildiği banka şubesi ya da çek hesabının açıldığı banka şubesi ya da çek hesabı sahibi yerleşim yeri ya da çek hamilinin yerleşim yeri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ,

* her bir çek ile ilgili olarak çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilirdi. Yine eski 10. Fıkraya göre bu yasağa karşı yapılacak başvurular 5326 S. Kabahatler Kanununun kanun yoluna ilişkin hükümleri uygulanıyordu.

Yeni düzenlemeye bakacak olursak:(çek hesabı açma ve düzenleme yasağına kısaca ‘yasak’ diyeceğim)

  • Çek kanuni ibraz süresi içinde ibraz edilmelidir.__________________ Çek ibraz edildiğinde ödenmesi gereken bir ödeme vasıtasıdır. Normalde ileri tarihli düzenlenmemesi gerekir. Bilindiği üzere çekler ileri tarihli olarak düzenlenmektedir ve bu sık karşılaşılan bir durumdur. Eğer ileri tarihli düzenlenen çeki ibraz süresinden önce ibraz ederseniz cezai yaptırıma yönelik hükümlerden faydalanamazsanız.
  • Süresi içinde ibraz edilen çek tamamen ya da kısmen karşılıksız ise “karşılıksız işlemi” yaptırılır.
  • Hamil, çekin karşılıksız çıkmasına sebep olan kişiye karşı şikayette bulunur. (Önceden C.Başsav.’na “talep”te bulunulurdu.)
  • Şikayete konu her bir çekle ilgili olarak 1500 güne kadar adli para cezası hükmolunur. Fakat bu adli para cezası çekin karşılıksız çıkan miktarı, faizi (düzenleme tarihinden itibaren işletilecek 3095 S.K.’na göre temerrüt faizi), takip ve yargılama giderleri toplamından az olamaz.
  • Mahkeme sadece hüküm kısmında değil, artık yargılama sırasında da “koruma tedbiri” olarak yasak kararı verebilir ve bu kararı “re’sen” verir.
  • Yasak kararı, çek hesabı gerçek kişi veya tüzel kişi, bu tüzel kişi adına çek keşide edenler ve karşılıksız çek sermaye şirketi adına düzenlenmişse ayrıca yönetim organı ile ticaret siciline tescil edilen yetkilileri hakkında uygulanır.
  • Koruma tedbiri olarak verilen yasak kararına karşı yapılacak itirazlar 2004 S.K İcra İflas Kanunu 353/1. maddesi uygulanır. Bu maddede ne denmektedir: “İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması halinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hakimi ile asliye ceza mahkemesi hakiminin aynı hakim olması halinde ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.”denmektedir.
  • Karşılıksız çekten kaynaklı suçlar “icra mahkemelerinde görülür. İ.İ.K. 347-349-350-351-352-353. Maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır.

A- 2. fıkrada çek hesabı sahibinin kim olduğu düzenlenmiştir. Çek hesabında para bulundurmakla yükümlü olan kişi çek hesabı sahibidir. Tüzel kişilerde ise, eğer yönetim organında mali işleri yönetmekle görevlendirilen üyedir. Eğer böyle bir üye yoksa yönetim organındaki üye/üyeler çek hesabı sahibi olarak kabul edilir. Haklarında yasak kararı verilen üye/üyeler yönetim organında görev alamaz, fakat üyelikleri, görev sürelerinin sonuna kadar,  devam eder.

B-   3. Fıkrada bu kanunla birlikte cezai yaptırım getirildiği için değişen ibarelerden biri de bu fıkrada görülmektedir.  5941 S.K.’nda “hukuki ve cezai sorumluluk”, 2012 Yılı 6273 S.K.’nda “hukuki sorumluluk ile idari yaptırım sorumluluğu”, en son olarak bu kanunla 2016 yılı 6728 S.K.’nda “hukuki ve cezai sorumluluk” halini almıştır.

C- 8. fıkranın tamamı yeni olarak eklenmiştir. Çek hesabı yasağının sisteme kaydı konusu düzenlenmiştir. Elektronik imzalı yasak kararına ilişkin bilgiler UYAP vasıtasıyla MERSİS ve Risk Merkezi’ne elektronik ortamda bildirilir. Hakkında yasak kararı olanları Risk Merkezi bankalara bildirir. Yargılama sırasında koruma tedbiri olarak verilen yasak karanına itiraz sonucu kaldırılması halinde de aynı bildirimler yapılır. Bildirimin nasıl yapılacağına dair usul ve esası Risk Merkezi, Adalet Bakanlığı’nın uygun görüşünü alarak belirler.

D-  Yeniden düzenlenen bu 9.fıkrada yargılama neticesinde yasak hakkında nasıl ne kararı verileceği işlenmiştir. Karşılıksız çek davaları:

*beraat,

*ceza verilmesine yer olmadığı,

*davanın düşmesi veya

*davanın reddine ile sonuçlanmışsa, aynı kararda çek yasağının kaldırılmasına da karar verilir. Bu kararın kesinleşmesi ile 8. Fıkrada sayılan usullerde MERSİS ile Risk Merkezi’ne bildirimler yapılır.

E-  Değişen bu 10. fıkraya göre karşılıksız çek davalarında

* ön ödeme,

*uzlaşma ve

*hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı düzenlenerek daha caydırıcı hale getirildiği görülmektedir.

F- 11. Fıkrada, 10. Fıkradaki caydırıcılığın devamı diyebileceğimiz, karşılıksız çek davalarında verilen adli para cezalarının 5275 S.K. 106/3 maddesinde düzenlenen kamuya yararlı işte çalıştırma kararı verilmeksizin hapis cezasına çevrileceği hususu işlenmiştir.

6728 S.K. 64. Maddesi:

5941 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Etkin pişmanlık ve çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması

MADDE 6- (1) Karşılıksız kalan çek bedelinin, çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödeyen kişi hakkında,

  1. a) Yargılama aşamasında mahkeme tarafından davanın düşmesine,
  2. b) Mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra mahkeme tarafından hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına,

karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırıldığı, MERSİS ile Risk Merkezine 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.

(2) Şikâyetten vazgeçme hâlinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Kişi, mahkûm olduğu cezanın tamamen infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl ve her halde yasağın konulduğu tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, hükmü veren mahkemeden çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasını isteyebilir; mahkemenin vereceği karara itiraz edebilir. Bu itiraz bakımından İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin karar kesinleştiğinde, yasağın kaldırıldığı, MERSİS ile Risk Merkezine 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.” ‘

 Kanun maddesinin yeni hali :

“Etkin pişmanlık ve çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması (A)

MADDE 6 – (Değişik: 15/7/2016-6728/64 md.)

(1) Karşılıksız kalan çek bedelinin, çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödeyen kişi hakkında,

  1. a) Yargılama aşamasında mahkeme tarafından davanın düşmesine,
  2. b) Mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra mahkeme tarafından hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına,

karar verilir. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırıldığı, MERSİS ile Risk Merkezine 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur.

(2) Şikâyetten vazgeçme hâlinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Kişi, mahkûm olduğu cezanın tamamen infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl ve her halde yasağın konulduğu tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, hükmü veren mahkemeden çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasını isteyebilir; mahkemenin vereceği karara itiraz edebilir. Bu itiraz bakımından İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü uygulanır. Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılmasına ilişkin karar kesinleştiğinde, yasağın kaldırıldığı, MERSİS ile Risk Merkezine 5 inci maddenin sekizinci fıkrasındaki usullere göre bildirilir ve ilan olunur. “(B)

A-6. Maddenin başlığı “Etkin pişmanlık ve yasak kararının kaldırılması” iken, 2012 yılı 6273 S.K. ile “ Çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması”, en son olarak 2016 yılı 6728 S.K. “Etkin pişmanlık ve çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağının kaldırılması” olarak değiştirilmiştir. 2012 yılı kanuni düzenlemeleriyle kaldıran cezai yaptırımlar 2016 yılı 6728 S.K. ile geri getirildiği için, yine değişen ibareler görüyoruz. Bu kanun maddesinde yapılan değişiklerde amaç ,çekin güvenilir bir ticari vasıta olmasını sağlamaktır. O yüzden bu madde hükümleri kapsamında karşılıksız çekin olumsuz etkilerini ortadan kaldıran kişi için yargılama sonrasında cezasızlık durumu getirilmiştir.

B.6. Maddeye göre etkin pişmanlık şöyle işlenmiştir:                                                     .

 *Eğer karşılıksız çekin bedeli, kanuni ibraz tarihinden itibaren işleyecek faizi ile (3095 S.K. daki temerrüt faizi) birlikte yargılama aşamasında ödenirse, davanın düşmesine karar verilir.    

  *Bu bedel mahkumiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra ödenirse, hükmün tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir.

 *Şikayetten vazgeçme halinde  de yukarıdaki 1. Fıkra hükümleri geçerlidir. Yani bulunduğu safhaya göre ya dava düşer ya da hüküm tüm sonuçlarıyla kaldırılır.

    *Eğer 1. Fıkraya göre hesaplanan çek bedeli ödenmemiş ve cezaya hükmedilmişse, cezanın infazının bittiği tarihten itibaren 3 yıl ya da yasağın konulduğu tarihten itibaren 10 yıl sonra bu yasağın kaldırılması için başvurabilir. Başvuru hükmü veren mahkemeye yapılır. Mahkemenin kararına itiraz edilebilir ve bu itiraz İ.İ.K. 353/1. Maddesine göre yürütülür. İ.İ.K. 353/1.maddesini hatırlayacak olursak:”  İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hâkimi ile asliye ceza mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.”. Yani 3 veya 10 yıllık süreler sonunda başvurulan mahkemnin kararına karşı 7 gün içinde itiraz edilebilir. Birden fazla icra mahkemesi varsa, numara olarak bir sonrakine, tek icra mahkemesi varsa Asliye Ceza mahkemesi’ne, İcra ve Asliye Ceza mahkemelerine aynı  hakim bakıyorsa en yakın Asliye C.M.’ne gönderilir. İtiraz hakkında verilen karar kesindir.

6728 S.K. 65. Maddesi:

‘5941 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

 “GEÇİCİ MADDE 4- (1) Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına ilişkin kayıtlar, bu Kanun gereğince silinmesini gerektiren şartlar oluşuncaya kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında tutulmaya devam olunur.”  ‘ şeklindedir.

Yeni hali şu şekilde olacaktır:

Geçiş Hükümleri  ……

“GEÇİCİ MADDE 4- (Ek: 15/7/2016-6728/65 md.)

1.Bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce verilen çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağına ilişkin kayıtlar, bu Kanun gereğince silinmesini gerektiren şartlar oluşuncaya kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında tutulmaya devam olunur.”

Yeni kanuni değişiklikler ile yasak kararları Risk merkezi’ne ve MERNİS’e bildirilmesi düzenlenmişken, eski kayıtların da silineceği koşulların oluşumuna kadar T.C. Merkez bankası’nda muhafazasına karar verildiği görülmektedir.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

VERGİ UYUŞMAZLIĞI Vergilendirme İşleminin Hukuka Aykırılığı Yetki Şekil Konu Sebep Vergi İncelemeleri Hatalı Vergi Tarhiyatı ve Ceza Uygulaması Matrahın Düşük Beyanı Verginin Ödenmemesi Diğer Nedenler

VERGİ UYUŞMAZLIĞI

Vergi idaresi ile vergi mükellefi arasında vergi dolayısıyla ortaya çıkan hukuki anlaşmazlıklardır.

Vergilendirme İşleminin Hukuka Aykırılığı

1- Yetki Yönünden: Konu – Yer – Zaman olarak üçe ayrılır:

a) Konu: Yasalarca belirlenmiş kararların hangi idari makam veya merciilerce alınabileceği anlaşılır. Mesela, Belediye yetkisi içindeki emlak vergilerini Gelir Vergisi Dairesi yürütemez.

b) Zaman: Karar alacak yetkilinin görevde olması gerekir, izili olması halinde alacağı karar zaman yönünden hukuka aykırı olacaktır.

c) Yer: Kararın alınacağı coğrafi alanı kasdetmektedir. G.V.K.’na göre genel kural mükellefin ikametgahının olduğu yer vergi dairesi yetkilidir(istisnaları mevcuttur).

Kısaca, yetkili idari makam/merciideki görevli kişi tarafından görevinin başında olduğu dönemde, coğrafi görev alanı içinde aldığı kararların hukukiliği yönünden değerlendirilmesidir.

2- Konu Yönünden:

Verginin konusu, verglendirme işleminin uygulanacağı iktisadi unsurdur. Neyin üzerinden vergi alınacağı kanunla belirlenir, onun dışındaki unsurlardan vergi alınamaz.

3- Şekil Yönünden:

İşlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu hale gelinceye kadar yapılması gereken hazırlık, inceleme… gibi unsurları ifade eder.

4- Sebep Yönünden:

İşlemin yapılmasına neden olan hukuki durum ve maddi olaya “sebep” denir. İkiye ayrılır:

a) Hukuki sebep: Yürürlükteki kanun hükmü.

b) Maddi sebep: Vergiyi doğuran olay.

Her iki durumun hukuka uygun olması gerekir ki buna “tipiklik” denir. Mesela, serbest meslek kazançlarında “ elde etme” esas olup, elde edilen kazanç vergiye tabiidir.

Vergi İncelemeleri

Vergilendirme, mükelleflerin beyan ettikleri matrah üzerinden yapılır. Fakat bazen vergi incelemesi yapılabilir. Defter, kayıt ve belgeler ile gerekirse, karşı kayıtlar, muhasebe dışı unsurlar… da incelenebilir. İnceleme sonucu “vergi inceleme raporu” hazırlanır. Rapora ya da rapora dayalı “takdir olunan matrah” üzerinden vergilendirme yapılır. Mükellefin bu rapor ya da rapora dayalı takdir edilen matrahın gerçeğe aykırı olduğunu iddia edebilir.

İnceleme yapılırken, mükellef lehine olan hususlar da dikkate alınmalıdır.

Bazı incelemeler sırasında mükellef, satışa ilişkin faturayı gerçek bedelin altında düzenleyebiliyor ya da müşteriye verdiği fatura ile kendisine sakladığı sureti uyumsuz olabiliyor. Bu durumda vergi memuru tespit ettiği durulara dayanarak kıyas yoluyla tüm işlemlerin böyle yapıldığı şeklinde yorumlayıp matrah farkı çıkarabilir ve mükellef de buna itiraz edebilir. Mükellef alıcılar nezdinde “karşıt inceleme” yapılmasını, “fire” durumunun daikkaye alınmasını, “randıman” hesabı yapılmasını… talep edebilir. Ya da mükellefler giderlerini gizlmediklerini, belge ve defterler arasında tutarsızlık olamdığını iddia ederek itiraz edebilirler.

Hatalı Vergi Tarhiyatı ve Ceza Uygulaması

Vergilendirmenin hatalı yapılmış olması; hesap hatası, vergiye tabi olmayan iktisadi unsur hakkında vergi kesilmesi, yanlış oran ya da tarife uygulanması, mahsupların yapılmaması, verginin yanlış kişiden istenmesi, vergi döneminde yanlışlık yapılması…gibi.

Matrahın Düşük Beyanı

Vergi dairesi, mükellefin beyanını düşük bulması sebebiyle inceleme memuru ya da takdir komisyonunca ek bir matrah belirlenip istenebilir.

Mesela, gayrimenkul değerinin düşük gösterilmesi gibi bir durumda, vergi dairesi semt, inşaat maliyeti, cinsi yönlerinden hareket ederek rayiç bedel belirleyebilir. Ya da benzer işletme gelirleriyle kıyaslama yapılabilir.

Verginin Ödenmemesi

Verginin hiç ya da vadesinde ödenmemesi de bir diğer uyuşmazlıktır. Mükellefin vegi işlemine, süresine, miktarına itiraz ile uyuşmazlık doğar.

Diğer Nedenler

Yapılan tebliğler, tahsile ilişkin uygulamalar gibi nedenlerle uyuşmazlık doğabilir.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

ÇEKİN BANKAYA İBRAZINDAN SONRA DEVRİ Çekin Bankaya İbrazından Sonra Cirosu Karşılıksız Kaşesi Vurulan Çekin Devri Cirosu Alacağın Temliki

 

      BANKAYA İBRAZDAN SONRA ÇEKİN CİROSU

 

ÇEK KAMBİYO SENEDİ VASFINI KORUR MU?

ALACAĞIN TEMLİKİ HÜKÜMLERİ

 

Çek Türleri

Öncelikle çek türlerine bakmak gerekir.

1- Hamiline yazılı çekler

2- Emre yazılı çekler

3- Nama yazılı çekler

Çek türlerine göre devir şekillleri de değişmektedir.

 

1-Hamiline yazılı çekin zilyedliğinin (yani fiziken verilmesi) devri yeterlidir. Arkasına ciro yapılması gerekmez. Fakat arkasına ciro yapılabilir ve bu cirolamayla çekin hamiline yazılı çek  vasfı değişmez, yani emre yazılı çek haline gelmez.

 

2- Emre yazılı çeklerde ciro ve çekin teslimi gerekir. Çeklerde “emre yazılı” ifadesi yazmasa da hi emre yazılı olduğu kabul edilir. Çünkü çekler kanunen emre yazılı senetlerdir.

Eğer “emre yazılı” ifadesinin  üzeri çizilir ya da “emre yazılı değildir” ya da bu anlama gelecek baka ifadeler çeke yazılırsa, bu sefer alacağın temliki hükümlerine göre devir işlemi yapılır.

 

3- Nama yazılı çeklerde alacağın temliki hüküleri doğrultusunda devir yapılabilir.

 

Çeklerde devir işlemi T.T.K. İlgili maddesine göre:

A) Devredilebilirlik

MADDE 788– (1) Açıkça “emre yazılı” kaydıyla veya bu kayıt olmadan belirli bir kişi lehine ödenmesi şart kılınan bir çek, ciro ve zilyetliğin geçirilmesiyle devredilebilir.

(2) “Emre yazılı değildir” kaydıyla veya buna benzer bir kayıtla belirli bir kişi lehine ödenmesi şart kılınan bir çek, ancak alacağın temlikiyle devredilebilir. Bu devir, alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurur.

  • Ciro, düzenleyen veya çekten dolayı borçlu olanlardan herhangi biri lehine de yapılabilir. Bu kişiler çeki yeniden ciro edebilirler.”şeklindedir.

 

Ciro Türleri

 

1-Tahsil cirosu (T.T.K.688md.): “Bedeli tahsil içindir”, “vekâleten” veya bedelin başkası adına kabul edileceğini belirten bir şerhi ya da sadece vekil etmeyi ifade eden bir kaydı içeren cirolardır. Tahsil cirosundan sonra yapılan ciro da ancak tahsil cirosu olabilir. Hamil o çekten doğan tüm hakları kullanabilir. Cirantaya karşı ileri sürülebilen def’iler son hamile karşı da ileri sürülebilir.

 

2-Rehin cirosu (T.T.K.689md.): “bedeli teminattır”, “bedeli rehindir” ibaresini veya rehnetmeyi belirten diğer herhangi bir kaydı içeren cirodur. Yine tüm haklar kullanılabilir. Fakat yapılacak ciro sadece tahsil cirosu olabilir. Diğer sorumlular biribirlerine karşı ileri sürebilecekleri def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremezler. Ancak başvuran hamil çeki iktisap ederken kötüniyetli ise, yani kasden borçluyu zarara uğratmak niyetiyle hareket etmesi isitisnadır.

 

  3Protestodan ve ibraz süresinin geçmesinden sonraki ciro: Konumuzla alakalı olan bu cironun ilgili kanun maddesi:

“MADDE 793– (1) Protestonun düzenlenmesinden veya aynı nitelikte bir belirlemeden veya ibraz süresinin geçmesinden sonra yapılan ciro, ancak alacağın temlikinin sonuçlarını doğurur.

  • Tarihsiz bir cironun, protesto veya aynı nitelikte bir belirlemeden veya ibraz süresinin geçmesinden önce yapıldığı, aksi sabit oluncaya kadar karinedir.” şeklindedir.

 

Çek bankaya ibraz edilip, karşılıksız kaşesi vurulduktan sonra devredilebilir mi?

Evet, devredilebilir. Devir işlemi şu şekilde yapılır; çekin arkası cirolanır (temlik cirosu) ve çek teslim edilir.

 

Çekin bankaya ibrazından sonra devrinin hukuki sonuçları nelerdir, devir nasıl yapılmalıdır?

Karşılıksız kaşesi vurulan çekin devri “alacağın temliki hükümlerini” doğurur.

Çek hakkındaki T.T.K. 818/e maddesine göre T.T.K. 687. maddesi çeklere  de uygulanır:

“IV – Def’iler

MADDE 687– (1) Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.

(2) Alacağın temliki yoluyla yapılan devirlere ilişkin hükümler saklıdır.”

 

Kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerle arasındaki def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremiyor. Fakat çekin ibrazdan sonraki cirosu alacağın temliki hükümlerini doğuracağından ötürü keşideci, çek lehtarına karşı olan def’ilerini hamile karşı da ileri sürebilir. Mesela  çek karşılığı satın alınan malın teslim edilmemiş olması…gibi. Ya da ibrazdan sonraki ciranta sadece çeki kendisine veren kişiye başvurabilir. Oysa ki normal şartlarda çekteki diğer cirantalara da başvurulabiliyordu.

Alacağın temliki hükümlerin doğması içi çekin devrinin ciro ve çekin teslimi şeklinde olması gerekir. Bu devir hamiline yazılı çekler için de geçerlidir. Normalde bu çeklerin devri için zilyetliğin teslimi yeterliydi. Fakat bankaya ibrazdan sonra alacağın temliki hükümleri doğabilmesi için ciro ve teslim şeklinde olması gerekir. İlgili Yargıtay Hukuk Genel kararı:

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1996/12-136
K. 1996/288
T. 24.4.1996
• ÇEK HAMİLİ ( İbraz işleminden sonra )
• YETKİLİ HAMİL
• CİRO ( Çekin bankaya ibrazından sonra )
• ALACAĞIN TEMLİKİ
• HAMİLE YAZILI ÇEK ( Yetkili hamil )
6762/m.705,702,703
ÖZET : Hamile yazılı çekin bankaya ibrazından sonra, alacaklının çekde hak sahihi olabilmesi için TTK.nun 705. maddesi uyarınca adına alacağın temliki sonucunu doğuran, bir cironun bulunması şarttır.
DAVA ve KARAR : Taraflar arasındaki “şikayet ve itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ereğli Konya İcra Tetkik Merciince şikayete dayanan davanın kabulüne dair verilen 20.12.1994 gün ve 1994/105-131 sayılı kararın incelenmesi davalı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin2.5.1995 gün ve 1995/6078-6785 sayılı ilâmı:
( … Çek hamiline düzenlenmiştir. T.T.K.nun 703. maddesine göre hamiline yazılı bir çek üzerine yapılan bir ciro cirantayı, müracaat hakkına dair hükümler gereğince mesul kılarsa da, senedin mahiyetini değiştirerek onu emre yazılı bir çek haline getirmez. Bu durumda takip yapan lehine senette bir ciro olmasa dahi çeki elinde bulunduran alacaklı yetkili hamil sayılır. Merciin alacaklının yetkili hamil olmadığından bahisle takibin iptaline karar vermesi isabetsizdir Sair itirazlar incelenerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadakı kağıtlar okunduktan sonra gereğı görüşüldü:
İcra takibinin dayanağı, hamiline keşide edilen 238.000.000 liralık çektir. Çek arkasının incelenmesinde, takip alacaklısı Mehmet Yılmaz’ın ciro silsilesi içerisinde yer almadığı görülmektedir. Çekin Berben Ekspres Nakliyat ve Ticaret Limited Şirketi tarafından bankaya ibraz edildiği, dosyada mevcut 7.12.1994 tarihli banka cevabı yazısından anlaşılmaktadır. Takip dayanağı çekin ibrazdan sonra alacaklının eline geçtiği ise, alacaklı vekilinin 15.11.1994 tarihli duruşmada alınan beyanı ile de sabittir.
Bu durumda çek, hamiline düzenlendiği için, icra tetkik mercii hakimliğinin, cirosu kabil çeklerle ilgili T.T.K.nun 702. maddesine dayalı, ciro silsilesinin düzenli olmasına yönelen gerekçesi yerinde olmadığı gibi ibrazdan sonra, takip alacaklısına geçtiğinden, alacalı T.T.K.nun 703. maddesinden de istifade edemez. Zira, hamile yazılı bir çekin, bankaya ibrazından sonra, ciro edilmeksizin başkasına elden devri olanaksızdır. İbraz işleminden sonra, alacaklının çekte hak sahibi olabilmesi için, T.T.K.nun 705 nci maddesi uyarınca adına alacağın temliki sonucunu doğuran bir cironun bulunması şarttır.
Hal böyie olunca takip alacaklısı Mehmet Yılmaz yetkili hamil değildir. 0 itibarla, direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ile onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı-alacaklı-vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ) 17.4.1996 gününde yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için, yapılan ikınci görüşmede oybirliği ile karar verildi. “

 

 

Kambiyo senedi vasfını korur mu?

Evet, korur. Fakat bir Yargıtay kararına göre bono için,  kambiyo senedi vasfını korur. İlgili  Yargıtay kararı:

 

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No.
1998/9076
Karar No.
1998/10474
Tarihi
08.10.1998
İLGİLİ MEVZUAT
6762-TÜRK TİCARET KANUNU ( TTK )/602/688/690
KAVRAMLAR
BONO
ALACAĞIN TEMLİKİ
KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS TAKİP
VADEDEN SONRA YAPILAN CİRO
DOĞRUDAN DOĞRUYA İFLAS

ÖZET
VADEDEN SONRA YAPILAN CİRO ALACAĞIN TEMLİKİ HÜKÜMLERİNİ DOĞURUR. CİRO İLE BONOYU DEVRALAN ŞAHIS ALACAĞI TEMLİK ALAN ŞAHSIN HAK VE YETKİLERİNE SAHİP OLUR. ANCAK VADEDEN SONRA YAPILAN CİRO SENEDİN KAMBİYO SENEDİ OLMA NİTELİĞİNİ KAYBETTİRMEYECEĞİ GİBİ KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS TAKİP YAPILMASINA DA ETKİLİ OLMAZ.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddedi içinde temyizen tetkiki Alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye 20.7.1998 tarihinde gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :

KARAR : Takibe konu senet TTK.688. maddesindeki unsurları içerdiğinden bono niteliğindedir. Mercice de kabul edildiği üzere, Sultandağı İcra Müdürlüğünün 95/104 sayılı dosyasında yapılan icra takibinde takip yapanın lehtar Mehmet T. olduğundan Abdil T.’a yapılan ciro vadeden sonradır. TTK.690-602 maddeleri gereği vadeden sonra yapılan ciro alacağın temliki hükümlerini doğurur. Ciro ile bonoyu devralan şahıs alacağı temlik alan şahsın hak ve yetkilerine sahip olur. Ancak vadeden sonra yapılan ciro senedin kambiyo senedi olma niteliğini kaybettirmeyeceği gibi kambiyo senetlerine mahsus takip yapılmasına da etkili olmaz. İtiraz edenler borcun ödendiğini iddia etmişlerse de bu konuda delil ibraz etmedikleri gözetilerek itirazın reddi yerine kabulü kararı verilmesi doğru olmadığı gibi kabule göre de nisbi harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 8.10.1998 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi
Esas: 2003/21848
Karar: 2003/20396
Karar Tarihi: 20.10.2003

Yukarıda tarih ve numarası yazılı merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki Alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
İcra takibinin dayanağı olan 05.05.2002 keşide tarihli ve (435.000.000 TL.) bedelli çek, yasal süresinde muhatap bankaya ibraz edilmiş olup, kambiyo senedi niteliğindedir. Hamiline yazılı olan bu çekin ciro silsilesi içinde yer alan Hasan tarafından takibe konulduğu görülmektedir. Kambiyo senetleriyle ilgili hak sahipliğini ispat külfeti hakkındaki TTK.nun 598 ve 702. maddelerinde ” senedi elinde bulunduranın kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde selahiyetli hamil sayılacağı” öngörülmüştür. Anılan maddeler tedavülü sona ermiş senetler hakkında uygulanmaz. Tedavülden sonraki ciroların alacağın temliki hükümlerini doğuracağı aynı yasanın 602. ve 705. maddelerinde ayrıca düzenlenmiştir. Tedavülü sona erip ibraz edilen ve muhtelif cirolar görmüş çeklerde cirantalar atlanmak suretiyle bunlardan birisinin keşideciye başvurabilmesi için geriye dönüş cirosuna gerek yoktur. Bu durumda takip alacaklısı yetkili hamildir. O halde anılan çek yönünden itirazın reddi yerine kabulü isabetsizdir.
20.04.2002 keşide tarihli ve 435.000.000 TL. bedelli çekin ise yasal süresi içinde muhatap bankaya ibraz edilmediği anlaşıldığından merciin bu çek hakkındaki iptal kararı sonucu itibariyle doğru olup, hüküm sadece bir önceki bentte açıklanan çeke hasren bozulmalıdır.
Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle. ye 05.05.2002 keşide tarihli ve 435.000.000 TL. bedelli çek yönünden İ.İ.K. 366. ve HUM K. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 20.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

**************************************
T.C. YARGITAY
12.Hukuk Dairesi
Esas: 2002/1040
Karar: 2002/2208
Karar Tarihi: 04.02.2002
ÖZET : Kambiyo senetleri ile ilgili hak sahipliğini ispat külfeti hakkındaki TTK.’nun 598 ve 702. maddelerinde “…senedi elinde bulunduranın kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde selahiyetli hamil sayılacağı…” öngörülmüştür. Anılan maddeler tedavülü sona ermiş senetler hakkında uygulanmaz. Tedavülden sonraki ciroların alacağın temliki hükümlerini doğracağı aynı yasanın 602 ve 705. maddelerinde ayrıca düzenlenmiştir. Tedavülü sona erip ibraz edilen ve muhtelif cirolar görmüş senetlerde cirantalar atlanmak suretiyle müracaat borçlularına başvurularak senet bedelinin tahsili ile ona iadesi mümkündür. Bu halde, senet üzerinde ayrıca yeniden geriye dönüş ciro imzasının bulunması gerekmez. Ciro silsilesi içerisinde imzası olan ve senet elinde bulunan müracaat borçlusu yetkili hamil olduğundan takip hakkı mevcuttur. Ancak, vadesi veya ibraz günü henüz gelmemiş başka deyişle ciro olanağı olan senetlerde cirantalar atlanmış ise bu takdirde bu kişi yetkili hamil sayılamaz.
Dava: Mercii kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı vekilince istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye 20.12.2000 tarihinde gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Kambiyo senetleri ile ilgili hak sahipliğini ispat külfeti hakkındaki TTK.’nun 598 ve 702. maddelerinde “…senedi elinde bulunduranın kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde selahiyetli hamil sayılacağı…” öngörülmüştür. Anılan maddeler tedavülü sona ermiş senetler hakkında uygulanmaz. Tedavülden sonraki ciroların alacağın temliki hükümlerini doğracağı aynı yasanın 602 ve 705. maddelerinde ayrıca düzenlenmiştir. Tedavülü sona erip ibraz edilen ve muhtelif cirolar görmüş senetlerde cirantalar atlanmak suretiyle müracaat borçlularına başvurularak senet bedelinin tahsili ile ona iadesi mümkündür. Bu halde, senet üzerinde ayrıca yeniden geriye dönüş ciro imzasının bulunması gerekmez. Ciro silsilesi içerisinde imzası olan ve senet elinde bulunan müracaat borçlusu yetkili hamil olduğundan takip hakkı mevcuttur. Ancak, vadesi veya ibraz günü henüz gelmemiş başka deyişle ciro olanağı olan senetlerde cirantalar atlanmış ise bu takdirde bu kişi yetkili hamil sayılamaz.
Açıklanan durum karşısında icra takibini yapan lehtar yetkili hamil olduğundan merciin takibin iptali yönündeki gerekçesi yasaya aykırıdır. Ancak, borçluya gönderilen örnek 163 numaralı ödeme emrinde alacağın Türk parası ile karşılığı gösterilmemiştir. Bu noksanlık kamu düzeni ve Devletin hükümranlık hakları ile ilgili olup, takibin her safhasında doğrudan doğruya göz önünde tutulmalıdır. (HGK.’nun 12.5.1999 tarih ve 1999/12-271 esas, 1999/301 karar). Bu durumda mercice ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle mercii kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 4.2.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

 

 

: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.12.1990 gün ve 1990/12­­­136 esas 1996/288 sayılı kararında ise hamile yazılı çeklerde ciro silsilesi içersinde yer almayan takip alacaklısına, çekin muhatap bankaya ibrazından sonra temlik cirosunun yapılması gerektiği vurgulanmış olup hamiline yazılı çeklerde de ciro silsilesi içersinde yer alan kişiler için ayrıca böyle bir ciro zorunluluğu getirilmemiştir.:658 sayılı kararında isme yazılı çeklerde ciro silsilesi içersinde yer alan ve çeki elinde bulunduran kişiye ayrıca geriye dönüş cirosuna gerek bulunmadığı belirlenmiştir . Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.4.1996 tarih ve 1996/12579

Daire:HGK Tarih:1998 Esas No:1998/12­­­­­10331 sayılı ilamı: ( … Kambiyo senetleri ile ilgili hak sahipliğini ispat külfeti hakkındaki TTK. 588 ve 702. maddelerinde senedi elinde bulunduranın kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde503 K.sayılı kararın incelenmesi davacı muteriz vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 8.10.1997 gün ve 1997/97011997642 K. 1998/650 T. 30.9.1998 • GERİYE DÖNÜŞ CİROSU • CİRO ( Alacağın temliki ) • ÇEKİN BANKAYA İBRAZINDAN SONRA CİRO EDİLMESİ • CİRO SİLSİLESİ 6762/m.588,702,705 ÖZET : Gerek isme yazılı, gerekse hamiline yazılı çeklerde ciro silsilesi içerisinde yer alan kişiler için ayrıca geriye dönüş cirosuna gerek yoktur. DAVA : Taraflar arasındaki “itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 5.İcra Tetkik Mercii Hakimliğince davanın reddine dair verilen 28.5.1997 gün ve 1995/314 E642 Karar No:1998/650 Kaynak:özel kaynak İlgili Maddeler:6762/m.588,702,705 İlgili Kavramlar:ÇEKİN BANKAYA İBRAZINDAN SONRA CİRO EDİLMESİ• GERİYE DÖNÜŞ CİROSU T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1998/12selahiyetli hamil sayılacağını öngörmüştür. Takip konusu çekleri bankaya ibraz eden Behçet Şafak olup ibrazdan sonra takip yapan hamile bir cirosu yoktur. Hukuk genel Kurulu’nun 24.4.1996 tarih 1996/12­136 Esas, 1996/288 Karar sayılı kararında da açıklandığı gibi, hamile yazılı bir çekin bankaya ibrazından sonra ciro edilmeksizin başkasına elden devri olanaksızdır. İbrazdan sonra alacaklının çekde hak sahibi olabilmesi için TTK. 705. maddesiuyarınca adına alacağın temliki sonucu doğuran bir cironun bulunması gerekir. O halde, takip alacaklısı yetkili hamil olmadığından takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin reddi isabetsizdir. . . ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosya da ki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.12.1990 gün ve 1990/12­­­136 esas 1996/288 sayılı kararında ise hamile yazılı çeklerde ciro silsilesi içersinde yer almayan takip alacaklısına, çekin muhatap bankaya ibrazından sonra temlik cirosunun yapılması gerektiği vurgulanmış olup hamiline yazılı çeklerde de ciro silsilesi içersinde yer alan kişiler için ayrıca böyle bir ciro zorunluluğu getirilmemiştir. O nedenle sözü edilen Hukuk Genel Kurulu kararlarında; gerek isme yazılı, gerekse hamiline yazılı çeklerde ciro silsilesi içersinde yer alan kişiler için ayrıca geriye dönüş cirosuna gerek bulunmadığı belirlendiğinden her iki karar arasında çelişki bulunmamaktadır. Bu nedenle, Mercii Hakimliğinin Hukuk Genel Kurulu kararları arasında çelişki bulunduğu hususundaki görüşü yerinde değilsede, anılan görüşün kararda belirtilmesinin sonuca etkili olmamasına, göre Usul ve Yasa’ya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. SONUÇ : Davacı muteriz vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.658 sayılı kararında isme yazılı çeklerde ciro silsilesi içersinde yer alan ve çeki elinde bulunduran kişiye ayrıca geriye dönüş cirosuna gerek bulunmadığı belirlenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.4.1996 tarih ve 1996/12579

 

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/22195
K. 2005/25373
T. 19.12.2005

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : T.T.K.’nun 703.maddesine göre, hamiline yazılı bir çek üzerine yapılan bir ciro cirantayı, müracaat hakkına dair hükümler gereğince sorumlu kılarsa da, senedin mahiyetini değiştirerek onu emre yazılı bir çek haline getirmez. Ayrıca Hukuk Genel Kurulu’nun 24.4.1996 tarih 1996/12-136 E., 1996/288 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere hamiline yazılı çeklerde takip alacaklısının ciro silsilesi içerisinde yer almaması halinde ve bankaya ibra için ciro edenin de son hamil ( Zincirci Ltd.Şti. ) olduğunun belirlenmesi durumunda takip alacaklısının yetkili hamil olabilmesi için ibrazdan sonra adı geçene ( temlik hükmünde de olsa ) bir cironun varlığı zorunludur. Aksi taktirde takip alacaklısı yetkili hamil olmaz.

Ayrıca, T.T.K.’nun 702.maddesinde “Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kimse son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı taktirde selahiyetli hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro takip ederse bu son ciroyu imzalayan kimse çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır.” düzenlemesi getirilmiştir. Somut olayda takip alacaklısı, 0013259 no’lu çek arkasındaki ciro silsilesinde yer almamaktadır. Çek hamilinin bankaya çeki ibrazından sonra takip yapan Ökkeş Yıldırım’a yapılmış geçerli bir cirosu da yoktur. İbrazdan sonra doğrudan Ökkeş Yıldırım’ın cirosu kendisini yetkili hamil durumuna getirmez. Çekteki hak teslim ve ciro ile geçeceği cihetle, icra mahkemesince itiraz kabul edilerek İ.İ.K.’nun 170/a-2. maddesi gereğince takibin iptaline karar verilmesi gerekirken 0013259 no’lu çek yönünden de itirazın reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 19.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

 

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

İHBAR TAZMİNATI İhbar Tazminatında Şartlar Süreler Hesaplama SSK primi Vergi

İHBAR TAZMİNATI

İş sözleşmesi, taraflardan birinin fesih beyanının karşı tarafa ulaşmasıyla son bulur. Haklı nedenlerin varlığı halinde fesih derhal yapılabilir. Fakat haklı nedenler dışında bir nedenle sözleşme feshediliyorsa, işçi de işveren de ihbar bildirim sürelerine uymak zorundadır.

İhbar tazminatı, usulsüz fesih bildirimine karşı ödenmek zorunda olan bir tazminattır. İşçi de işveren de talep edebilir. Haklı nedenle fesih derhal yapılabildiğinden ihbar sürelerine uyumak mecbur olmadığı gibi tazminat da gerektirmez.

İş Kanunu 17. madddesi:

İş sözleşmeleri;

a) İşi altı aydan az sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak iki hafta sonra,

b) İşi altı aydan birbuçuk yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak dört hafta sonra,

c) İşi birbuçuk yıldan üç yıla kadar sürmüş olan işçi için, bildirimin diğer tarafa yapılmasından başlayarak altı hafta sonra,

d) İşi üç yıldan fazla sürmüş işçi için, bildirim yapılmasından başlayarak sekiz hafta sonra, Feshedilmiş sayılır. “ denmektedir.

0 – 6 ay ————2 hafta

6ay – 1,5 yıl———4 hafta

1,5 yıl – 3 yıl———6 hafta

3 yıl ve üzeri———8 hafta

Bu süreler sonunda iş ilişkisi son bulur. Usulsüz bildirime maruz kalan taraf somut olarak zarara uğramak zorunda değildir, bir zarar doğmamış olsa da talep edilebilir.

İHBAR TAZMİNATI KOŞULLARI

1- İş kanununa tabi olma

İş Kanunu 2. maddesi uyarınca işçi olmak ve 4. maddedeki istisnalardan olmamak gerekir.

2- İş sözleşmesinin belirsiz olması

Belirli süreli iş sözleşmelerinde ihbar tazminatı yoktur.

3- İş sözleşmesinin bildirimsiz feshedilmesi

Bildirimsiz feshin haksız bir nedenle yapılmış olması gerekiyor. Yukarıda da değindiğim üzere haklı nedenle fesihte ihbar süresi de tazminatı da söz konusu değildir.

*İşçi istifa etmişse haklı neden dayalı olsa dahi ihbar tazminatı talep edemez ; Çünkü ihbar tazminatında amaç tarafları haksız feshe karşı korumaktır.*

*İşçi rapor almışsa, rapor sonunda süreler başlar.*

İHBAR TAZMİNATININ HESAPLANMASI

1- Hizmet süresi açısından:

Kıdem tazminatının hesabındaki gibidir.

İşçinin fiilen çalışmaya başladığı tarihten itibaren hesaplanır. Çalışmış gibi sayıldığı günler de dahil edilir.

Mevsimlik işlerde çalışma dönemi dışında sözleşme askıda olduğundan, askıda geçen süreler dikkate alınmaz.

Grev-lokavt durumlarında sözleşme askıda olduğundan, askıda geçen süreler dikkate alınmaz.

2- Ücret açısından:

Yine kıdem tazminatındaki gibi “giydirilmiş brüt ücret” üzerinden kıdemine denk gelen süreye (2-4-6-8 hafta) göre hesaplanır. (Giydirilmiş ücreti kıdem tazminatı yazımda anlatmıştım.)

İHBAR TAZMİNATI ZAMANAŞIMI

T.B.K. 146. maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

İHBAR TAZMİNATINDA FAİZ

Yasal faiz uygulanır. (kıdem tazminatında özel bankaların fiilen mevduata uyguladıkları en yüksek faiz kullanılır.)

Faiz temerrüt tarihinden itibaren başlar. Karşı tarafa borcun ödenmesi için ihtarname gönderilir ve süre tanınır. Bu süre sonunda borç ödenmemişse, temerrüt oluşur. Borçlu taraf temerrüde düşürülmemişse, açılan dava ile temerrüde düşürülmüş sayılır faiz bu tarihten itibaren başlar.

İhbar Süresine İlişkin Ücretin Peşin Ödenmesi:

Sadece işverene tanınmış bir haktır(İş K. 17. md.). Bu ihbar süresi boyunca işçinin çalışmasında sakınca görüldüğü takdirde işverence uygulanabilir.(dikkat dağınıklığı, özensizlik…).

Sosyal Sigorta Primi Açısından:

Prime esas kazançlardan olmadığından kesinti olamaz. (kıdem tazminatında aynı şekilde)

Vergi Hukuku Açısından:

İşçi açısından ihbar tazminatı, ihbar süresine dair ücret ödemesi olarak kabul edildiğinden ötür gelir vergisine tabidir.

Damga vergisi açısından

Binde 7,59 oranında damga vergisi alınır.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

KIDEM TAZMİNATI KIDEM TAZMİNATI ŞARTLARI KIDEM TAZMİNATININ HESAPLANMASI ZAMANAŞIMI FAİZ

KIDEM TAZMİNATI

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2010/1845 E.-2010/1808 K-02.01.2010 Tarihli kararına göre :

İşverene ait bir ya da birkaç işyerinde belli bir süre çalışmış bir işçinin, işini kaybetmesi halinde işinde yıpranması, yeni bir iş edinmede Karşılaşacağı güçlükler ve işyerine sağladığı katkı göz önüne alınarak, geçmiş hizmetlerine karşılık işveren tarafından işçiye kanuni esaslar dahilinde verilen toplu paraya kıdem tazminatı denilmektedir.

KIDEM TAZMİNATI KOŞULLARI

1-İş Kanunu kapsamında olma,

2-İş sözleşmesinin kanunda belirtilen nedenlerle sona ermiş olması

3-İşçinin en az bir yıllık kıdemli olması,

1-İş Kanunu Kapsamında Olma:

“İş güvencesi ilkeleri ve şartları” konulu yazımda bu koşullara değinmiştim. İş kanunu 4. madde sayılan istisnalar dışında olmak:

Aşağıda belirtilen işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümleri uygulanmaz;

a) Deniz ve hava taşıma işlerinde,

b) 50’den az işçi çalıştırılan (50 dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerlerinde veya işletmelerinde,

c) Aile ekonomisi sınırları içinde kalan tarımla ilgili her çeşit yapı işleri,

d) Bir ailenin üyeleri ve 3 üncü dereceye kadar (3 üncü derece dahil) hısımları arasında dışardan başka biri katılmayarak evlerde ve el sanatlarının yapıldığı işlerde,

e) Ev hizmetlerinde, f) (…) (1) çıraklar hakkında, (1)

g) Sporcular hakkında, h) Rehabilite edilenler hakkında,

ı) 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 2 nci maddesinin tarifine uygun üç kişinin çalıştığı işyerlerinde.”

Bu sayılı haller İş kanunu kapsamı dışında kalıyorken, yine aynı maddenin (4.md) devamında:

Şu kadar ki;

a) Kıyılarda veya liman ve iskelelerde gemilerden karaya ve karadan gemilere yapılan yükleme ve boşaltma işleri,

b) Havacılığın bütün yer tesislerinde yürütülen işler,

c) Tarım sanatları ile tarım aletleri, makine ve parçalarının yapıldığı atölye ve fabrikalarda görülen işler,

d) Tarım işletmelerinde yapılan yapı işleri,

e) Halkın faydalanmasına açık veya işyerinin eklentisi durumunda olan park ve bahçe işleri,

f) Deniz İş Kanunu kapsamına girmeyen ve tarım işlerinden sayılmayan, denizlerde çalışan su ürünleri üreticileri ile ilgili işler, Bu Kanun hükümlerine tabidir” denilmektedir.

Bu sayılı haller de İş kanunu kapsamında kabul edilmektedir.

2-En Az Bir Yıllık Kıdeminin Olması:

İşçinin kıdemi hesaplanırken, aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştığı süreler göz önüne alınır. İş sözleşmesi yenilenerek defalarca tekrarlansa dahi ilk sözleşme tarihinden son çalışma gününe kadarki süre toptan hesaba katılır.

İşyerinin devir veya intikali ya da işverenin başkaca nedenlerle değiştiği durumlarda da bütün hözmet sözleşmelerinin toplamı esas alınır. Ayrıca İşyeri herhangi bir nedenle el değiştirmesi halinde her iki işveren de kıdem tazminatlarından sorumlu olmaktadır. Ancak devreden işverven kendi döneminde geçen çalışma süresine ve devir esnasındaki ücretine göre sorumludur. 12/7/1975 tarihinden evvel işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur .

3-İş Sözleşmesinin Kanunda Belirtilen Nedenlerle Sona Ermiş Olması:

İşveren ve işçi açısından ayrı ayrı ele almak gerekirse:

İşveren açısından:

Kıdem tazminatı ödemesi için aşağıdaki kanun maddesinde sayılı nedenler dışında iş sözleşmesini feshetmiş olması gerekir, eğer aşağıda sayılı nedenler söz konusuysa işveren haklı nedenle sözleşmeyi derhal feshebilecek olup, kıdem tazminatı ödemek zorunda da kalmayacaktır:

İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı Madde 25/ll

II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.

b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.

c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.

d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması. (2)

e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.

f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi

g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.

h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.

ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması. “

Bu 25/ll kanun maddesi işveren açısından haklı ve derhal fesih konusunu işlemekte olup, bu nedenlerin varlığı halinde kıdem tazminatı ödemek zorunda değildir(ihbar tazminatı da dahildir, çünkü ihbar sürelerine uymadan yani derhal feshedibilir) .

İşçi açısından ise:

A-Normalde kendi rızasıyla iş sözleşmesini feshetmesi halinde kıdem tazminatı talep edemez. Fakat aşağıdaki kanun maddesindeki sayılı nedenlerle iş sözleşmesini feshetmişse, o takdirde kıdem tazminatı talep edebilir.

İşçinin haklı nedenle derhal fesih hakkı Madde 24

Süresi belirli olsun veya olmasın işçi, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

I. Sağlık sebepleri:

a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.

b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.

II. Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

a) İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.

c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa. 8432

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.

e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,

f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları uygulanmazsa.

III. Zorlayıcı sebepler: İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa “,

B- İşçi muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyla sözleşmeyi feshettiğinde ,

C-Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla ,

D-Yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

E-Kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi,

F- İşçinin ölümü sebebiyle,

G- İşçinin sağlığı çalışmasını sürekli olarak engelliyor, imkansız hale getiriyorsa, buna ilişkin resmi sağlık kurumundan alınmış raporunu işverene ibraz etmesi sebebiyle

iş sözleşmesinin son bulması hallerinde işçi kıdem tazminatı alabilir.

Mevsimlik işçilerde çalıştıkları dönemler kıdem hesabında dikkate alınır. (Kimi görüştekiler “hizmet akdinde devamlılık kuralı” gereği askıda geçen sürenin de dahil edilmesinden yanadır.)

Grev-lokavt döneminde işçiye ücret, sosyal yardım… türü ödemeler yapılmadığı gibi, bu süreler kıdemden sayılmaz.

İstifa edip tekrar işe alınan işçinin istifa öncesi süre kıdem hesabında dikkate aınmaz.

Ceza davası sebebiyle işten çıkarılan, af yasası sebebiyle davası düşen işçinin bu dönemdeki geçen süresi de kıdem hesabına dahil değildir.

*İşyeri el değiştirmiş olsa da tüm süre dikkate alınır.

İşçi farklı işyerlerinde çalışmısa toplamı dikkate alınır.(Fakat her işveren kendi döneminden sorumludur.)

5953 Sayılı Kanun 6/1. maddesine göre basında çalışan işçiler 5 yıl sonunda kıdem hakkı kazanırlar.

ÜCRET

Net Ücret                         Brüt Ücret

Çıplak Ücret                   Giydirilmiş Ücret

Kıdem tazminatı işçinin aldığı son 30 günlük giydirilmiş brüt ücreti üzerinden hesaplanır. Giydirilmiş ücretten kasıt, işçiye sağlanan, süreklilik arz eden para veya para ile ölçülebilen menfaatlerdir. Mesela;

-Konut yardımı: Parasal değeri saptanarak bir günlüğünün ne kadar olduğu hesaplanır.

-Süt-yoğurt yardımı

-Bayram harçlığı

-İkramiye

-Yakacak yardımı

-Teşvik primi

-Yol primi

-Satış primi

-Öğrenci-çocuk yardımı…vs.

Kıdem Tazminatı Hesabında Ücrete Dahil Edilecek Hususlarda Aranan Şartlar:

    • İşçiye menfaat sağlamalı,

    • Bu menfaatlaer para ya da para ile ölçülebilir olmalı,

    • Bu yardımların devamlı yapılıyor olmasıdır. (Bir- iki kereliğine yapılan yardımlar kıdem tazminatına esas ücretten sayılmazlar.)

    • Bu menfaatler kanundan ya da sözleşmeden doğmalıdır.

Kıdem Tazminatında Zamanaşımı:

10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

Kıdem Tazminatında Faiz:

Kıdem tazminatı ödenmesi gereken tarihten itibaren işlemek üzere mevduata uygulanan en yüksek faizdir . Özel bankaların fiilen uyguladıkları en yüksek mevduat faizi dikkate alınmaktadır.

Faiz fesih tarihinden itibaren, işçi ölmüşse ölüm tarihinden itibaren işler.

Kıdem tazminatı ödemesi “ihtirazi kayıt” ileri sürülmeksizin kabul edilmişse, artık faiz talep edilemez. Borç fer’ileriyle birlikte sona erer. Fakat tazminatın kabulünden önce faiz talep edilmiş ya da halin icabından anlaşılıyorsa, faiz talep edilebilir.

*Bazı durumlarda işçinin zararı geçmiş günler faizinden fazla olabilir. Bu durumda “munzam zarar tazminatı” söz konusu olacaktır. İspatı işçiye aittir. İşveren kendine kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlayamazsa bu tazminatı ödemk zorunda kalır.

Kıdem tazminatı parçalar halinde ödendiğinde ilk ödemeler faiz ve masraflara sayılır.

Kıdem Tamzinatında SSK ve Gelir Vergisi:

Kıdem tazminatı ücret olmadığından sigorta primi kesintisine tabi değildir.

Damga vergisine tabidir(01.01.2013 ten itibaren 7,59)

Gelir Ver. Kanunu madde 25/1.” Ölüm, engellilik, hastalık ve işsizlik sebepleriyle (işe başlatmama tazminatı dahil) verilen tazminat ve yapılan yardımlar “ gelir vergisine tabii değildir.

Üst sınır vardır, en yüksek devlet memuruna ödenen kıdem tazminatını aşarsa, aşan kısım vergiye tabi olur. İş Kanunu Madde 25/7:”(Değişik: 17/10/1980 – 2320/2 md.) 1475 ve 854 sayılı kanunlara göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının tamamı ile 5953 sayılı Kanuna (basın işçileri) göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarları (hizmet ifa etmeksizin ödenen ücretler tazminat sayılmaz.) “ denmektedir.

Yorum bırakın

Filed under Uncategorized

İŞ GÜVENCESİ İLKELERİ İŞ GÜVENCESİ ŞARTLARI (İş Kanunu Kapsamında Olma Şartları) Kıdem Tazminatı, İhbar Tazminatı, Yıllık Ücretli İzin, Hafta Tatili-Bayram Alacağı…vs Faydalanabilmek İçin

İŞ GÜVENCESİ HUKUKUNDA İLKELER

İş güvencesi, sosyal devlet anlayışı gereği olarak iş sözleşmelerinde güçlü olan işverene karşılık işçinin çalışma hakkının devamlılığını sağlayana sigorta eden bir kavramdır. Lakin bu kavramın sağladığı güvence için bazı şartların varlığı aranmaktadır.

  • İyiniyet Kuralları: İşveren de işçi de iyiniyet kurallarına uygun hareket etmelidir. Mesela işe iade davasının başından sonuna kadar işçinin işe başlama iradesi olmalıdır. İade kararı neticesinde çağrılan işçinin boşta geçen süre tazminatı ile ilgili açıklama yapılmadığı gerekçesiyle işe başlamaması iyiniyetli kabul edilmez, tazminat almak için hareket ettiği kabul edilebilir. Yine başka bir örnek olarak; işveren sigara içme yasağına rağmen işçilerini uyarmayıp, bir süre sonra bir işçisinin işine bu nedenle son vermesi iyiniyet kuralına(T.M.K. 2.md.) ve aynı zamanda eşit işlem borcuna(İş K. 5.md.) aykırılık teşkil edecektir.

  • İşçinin Korunması İlkesi:Ekonomik yönden işverene bağlı olan ve sözleşmede zayıf taraf olan işçinin korunması sosyal devlet anlayışı gereğidir. İş güvenliği hükümlerinin yürürlüğe girmesi ile belirli ve belirsiz süreli sözleşme ayrımı da önem kazanmıştır. Bazı işverenler işçiye haklarını kullanamaması için tekrarlayan belirli süreli sözleşmeler yapmaktadır. Yasa gereği esaslı bir neden olmadan tekrarlayan belirli süreli sözleşmelerin, en başından itibaren belirsiz süreli olduğu kabul edilir.

  • İşçi lehine Yorum İlkesi:İşverenin güçlü olduğu bir sözleşmede yorumun eşit yapılması asıl eşitsizliği doğuracaktır. Bu yüzden işçi lehine hareket edilir. Mesela bu ilke gereği sadece işçi aleyhine yükümlülük öngören cezai şart hükümleri geçersiz sayılabilir.

  • İş Güvencesi Hükümleri Emredicidir:Emredici olduğu içindir bu hükümler aleyhine sözleşmeye hüküm konulamaz, konulduğu takdirde geçersiz sayılır.

  • Feshin Son Çare Olması İlkesi (Ultimo Ratio):Örnek verecek olursak iş hacmine göre işçi fazlalığı varsa, objektif değerlendirmeler sonucunda işçi çıkarması geçerli bir neden sayılabilir. Fakat aynı zamanda diğer yandan işçi alıyorsa, o zaman bir tutarsızlık doğacaktır. Bu sebepten ötürü işveren keyfi işten çıkarımları yargı denetimindedir. Ancak işletmenin hedefine ulaşabilmesi gerekli ise, başka bir seçenek ya da çare (mesela işçinin yetersiz olması durumunda kurs verilmesi, etkin olabileceği başka bir işe atanması …vs) yok ise işçi çıkarılabilir.

İŞ GÜVENCESİNDEN FAYDALANABİLME ŞARTLARI:

(İş Kanununa Tabi Olma)

Kıdem Tazminatı, İhbar Tazminatı, Fazla Mesai Alacağı, Hafta tatili-Bayram Alacakları… vs gibi hakları İş Mahkemeleri’ nde talep edebilmek için:

1-İş sözleşmesinin belirsiz süreli olması:

İş sözleşmesi yazılı olmak zorunda değildir, sözlü de kurulabilir. İşçinin fiilen çalışmaya başlaması iş sözleşmesinin kurulduğunu gösterir.

İş sözleşmelerinin belirsiz süreli olduğu asıl olup, belirli süreli olması istisna olarak kabul edildiği için, bir iş sözleşmenin belirli ya da belirsiz olduğu konusunda tereddüt yaşanırsa, belirsiz olduğu kabul edilir(işçi lehine yorum ilkesi).

Esaslı bir neden olmadan tekrarlayan belirli süreli sözleşmeler başından itibaren belirsiz süreli iş sözleşmesi olarak kabul edilir (İş K. 11.md.).

Belirsiz süreli işe başlayan işçiye, işveren sonradan belirli süreli sözleşme imzalatsa dahi ,işçinin belirsiz süreli çalışan olduğu kabul edilir. Gerekçesi ise, işverenin iyiniyetli kabul edilmemesidir.

İş K. 11.md. ye göre “Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi belirli süreli iş sözleşmesidir” denmektedir. Fakat obtektif bir neden olsa dahi sözleşmenin yapıldığı tarihte iş ilişkisinin biteceği tarih belli değil ya da belirlenebilir değilse, belirsiz süreli kabul edilir.9. h.d. 2009/43977e.-2010/41772k.-28/12/2010 tarih.

2-İşyerinde çalışan işçi sayısının 30 ve üzerinde olması(işe iade davası için aranan bir şart olup, kıdem tazminatında aranmaz):

İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyeri varsa , buradaki işçiler de sayılır.

Fesih bildiriminin yapıldığı tarihte, 30 ve üzeri işçi sayımına tabi işçilerin filen çalışması gibi bir şart yoktur, sözleşmelerinin devam ediyor olması yeterlidir.

İşveren vekil ve yardımcıları sayılır.

Fesih tarihinden önce başka bir işçinin işe iadesine karar verilmişse bu işçi de sayılır.

Hastalık, gebelik gibi nedenlerle işçi ikame edilen geçici işçiler sayılmazlar.

Çıraklar, stajyerler, öğrenciler, ödünç(geçici) çalıştırılanlar, alt işveren işçileri sayıma tabi değildir. Alt işveren işçileri konusunda dikkaet edilmesi gereken şöyle bir husus vardır: Eğer işveren iş güvencesi yasasından kaçmak için muvazaalı olarak kendi işçilerini alt işverenin olarak göstermişse, bu işçiler de sayıma dahil olur.

30 işçi sınırının bir istinası tarım ve orman işlerinde çalışan işçi sayısının 50 ve üzeri olmasıdır. Yani böyle bir işte çalışan sayısı 40 olsa dahi iş güvencesi kapsamında olamayacaktır. Ancak böyle bir yerde işçiler sayılırken sadece tarım işçileri değil, değil işlerde çalışanlar da sayıma dahildir.

Grup şirketlerde görülen uygulama ise, işçiler birden şirkete ve birlikte çalışmaktadırlar. Aynı binada olduğu gibi, muhasebe, güvenlik temizlik gibi hususlar ortaktır. Böyle bir durumda işçi birden fazla şirkete çalıştığına göre bu şirketlerin işçileri sayıma dahil olacaktır.

Sendika işyeri temsilcileri için 30 işçi şartı aranmamalıdır şeklindeki Yargıtay 9. H.D. 2008/25552 E. 2008/20932 K 21.07.2008 tarihli kararı:

3-En az altı ay çalışmış olmak:

Süre açısından bakacak olursak, mesela işe iade için 6 ay çalışmış olmak gerekli iken, kıdem tazminatı için en az bir yıl çalışmış olmak gerekir.

Deneme süresi de bu altı aylık süreye dahildir.

İşverenin altı aylık süresinin dolmasına günler kala sözlşemeyi feshetmesi dürüstlük kuralına aykırı kabul edilir.

4-4857 S.K. İş kanunu ve 5953 S.K.Basın İş kanununa tabi olup istisnalara girmiyor olmak:

( Borçlar Kanunu ile Deniz İş Yasası kapsamındaki işçiler bu güvence kapsamında değildir.)

5-İşveren vekili/yardımcısı olmamak :

İşveren vekili/yardımcıları, işletmenin bütününü sevk ve idare eden veya şyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan kişidir.

İşletmenin bütününü sevk ve idare eden vekil için başka şart aranmaksızın iş güvencesine dahil değilken, işletmenin değil de işyerinin bütününü sevk ve idare eden vekilde işe alma-işten çıkarma yetkisinin olması şartı aranır(banka şubesi müdürü, fabrika müdürü..). Yar. 9.H.D. 2009/43977E.-2010/41772K.-28/12/2010 Tar.

6-Sözleşmeyi işverenin feshetmiş olması:

İşçinin istifası halinde bu hükümler söz konusu olmayacaktır. Çünkü bu hükümlerin amacı işçiyi işverenin haksız feshine karşı korumaktır.

7-Feshin haklı ve geçerli bir nedene dayanmıyor olması:

Madde 18 “-Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.”

8-Bir aylık hak düşürücü süre içinde dava açılmış olması:

Bu bir aylık süre hak düşürücü bir süre olup (yani Mahkeme re’sen-kendiliğinden dikkate alır), fesih bildirim tarihinden itibaren başlar.

Dikkat edilmesi bir husus vardır, önel verilmesi sonucu fesih tarihi ile fesih bildirim tarihi arasındaki fark ve bunun bir aylık dava süresine etkisidir. Örneğin fesih yazısında iş akdi 21/03/2016 tarihinden itibaren sona ereceği yazıyorken, tebligat 01/01/2016 tarihinde yapılmışsa, burada süre 01/01/2016 tarihinde başlar, 21/03/2016 tarihinde değil. Bu sebepten ötürü dava en geç 01/02/2016 tarihine kadar açılmalıdır. İş kanunu 21. maddesinde yazdığı gibi “İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir.”

Eylemli fesih halinde ise, süre eylemli feshin yapıldığı tarihte başlar.

1 Yorum

Filed under Uncategorized

AYLIK NAFAKANIN ÖDENMEMESİ- ŞİKAYET – CEZA DAVASI

İcra İflas Kanunu 344. maddesi:

(Değişik madde: 18/02/1965 – 538/136 md.;Değişik madde: 31/05/2005-5358 S.K./15.mad)
Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.
Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir. “ denmektedir.

Aylık nafakanın ödenememesi şikayete tabi olup, borçlu sanık hakkında İ.İ.K. 344. maddesi uyarınca 3 aya kadar tazyik hapis cezası verilebilir. Tazyik hapis cezası, 5271 Sayılı CMK 223. maddesinde belirtilen türde mahkumiyet hükmü niteliği taşımamakta , CMK 2. maddesinde belirtilen “disiplin hapis cezası” kavramı içinde olup, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, ön ödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adli sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapis türüdür.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2006/16-304 E.-2006/273 K. 05.12.2006 tarihli kararına göre bu şikayetin oluşabilmesi gereken koşullar şöyledir:

1- Nafaka hakkında verilmiş bir karar olmalı:

İlgili maddenin önceki hali sadece ilamda yazılı nafakanın ödenmemesini kapsarken, değişiklik yapılarak ara kararlar da şikayete tabi tutulmuş ve en son 5358 Sayılı Kanun ile yukarıdaki son halini almıştır. Bu son haline göre söz konusu karar “nafaka ilamı” ya da “nafakaya ilişkin ara karar” da olabilir. Nafaka alacağı nitelik olarak “öncelikli alacak” olup, amaç nafaka yükümlüsü tarafından düzenli ödenmesini sağlamaktır. O yüzden ara kararda belirlenen nafakanın da bu kapsamda olması isabetlidir.

2- Aylık nafakanın tahsiline ilişkin başlatılan icra takibi kesinleşmiş olmalı:

İcra takibi kesinleşmeden yapılan şikayetler reddedilmektedir. O yüzden tebligat yapılmalı ve takip kesinleşmelidir. Çünkü şikayete konu aylık nafakanın süre hesabında dikkate alınmaktadır.

3- İcra emrinin tebliğ tarihinden şikayet tarihine kadar en az 1 ay süre işlemiş olmalı:

Eğer icra takibinin başında şikayet yoluna gidilecekse, tebliğ tarihinden itibaren en az bir aylık süre geçmeli ki aylık nafakanın ödenmemesi söz konusu olabilsin. Yine bu 1 aylık sürenin geçmiş olmasına dikkat edimezse şikayet reddedilir. Takibin kesinleşmesinden çok sonraki aya ilişkin şikayette bulunulacaksa suç tarihinin, yani şikayete konu aylık nafakanın tarihinin yazılmasında fayda var. Çünkü (tecrübemle sabit olduğu üzere) Mahkeme tebliğ tarihinden itibaren işleyen ilk nafakayı şikayete konu kabul edip, bu tarihten sonra dosyada işlem yapıldığından bahisle suçtan haberdar olunduğunu ve 3 aylık şikayet süresinin geçtiğini gerekçe göstererek şikayeti reddedebilir ve siz de uğraşmak zorunda kalabilirsiniz. Yasaya uygun uygulama ise şikayet tarihinden geriye dönük 3 ay içerisindeki aya ilişkin nafakanın ödenmemesi hakkında başvurunun yapıldığının kabulü yönündedir. Dediğim gibi işi sağlama alıp suç tarihini dilekçeye yazmakta fayda var.

4- Ödenmeyen aylık nafakaya ilişkin şikayet en çok 3 ay içinde yapımalıdır:

Bu süre hak düşürücü süredir. Şikayet etmek istediğiniz aylık nafaka üzerinden 3 ay geçtiği takdirde şikayet hakkınız düşecek olup, bu hususu Mahkeme re’sen dikkate alır.

5- Birikmiş nafakalar için bu şikayet yoluna başvurulamaz:

Aylık nafaka alacağı, kamu alacağı gibi, “öncelikli alacak” niteliğindedir. Yani nafaka alacaklısı önceden başkası tarafından haciz konulmuş mala haciz isterse, 1. sıradan iştirak eder. Fakat dikkat edilmesi gereken husus, bu durumun sadece “aylık nafaka alacağı” için söz konusu olmasıdır. Çünkü birikmiş nafaka “adi alacağa” dönüşür. Mesela hem birikmiş hem devam eden aylara ilişkin nafakanın tahsiline yönelik başlatılan icra dosyası ile haciz mala iştirak edildiğinde, aylık nafaka 1. sıraya, birikmiş nafaka ise son sıraya geçer. Fakat birikmiş nafaka her ne kadar adi alacağa dönüşse de, üzerine haciz konulamaz. Gerekçesi ise, nafakanın, mahkemece kişinin yaşamasını sürdürebilmesi için öncelikle ve zaruri olarak hükmedilen bir para olması, bu yönü itibariyle bir an önce tahsili gerektiğinden ara kararla dahi icra takibi başlatılabilir. Birikmiş nafakanın adi alacağa dönüşmesi, onun, kişinin yaşamanı sürdürebilmesi için öncelikli ve zaruri bir para olduğu hususunu değiştirmez . (Yargıtay 12. H.D. 2002/14311 E.-2002/15013 K.-09.07.2002 T.)

Örnek dilekçe:

                                                       BAKIRKÖY … İCRA CEZA MAHKEMESİ

                                                                   SAYIN HAKİMLİĞİNE

ŞİKAYETÇİ : A …..– (T.C. No:…..)

(ALACAKLI)

VEKİLİ : Av. B………

Adres…….

SANIK : S……. – (T.C. No:…….)

(BORÇLU)

Adres…………

SUÇ : Nafakanın ödenmesine ilişkin mahkeme kararına uymayan borçlunun cezalandırılması istemidir.

SUÇ TARİHİ : 04/02/2015

OLAYLAR :

1- Bakırköy .. Aile Mahkemesi’ nin 2013/… E. Sayılı 11/04/2013 tarihli 2013/… kararı uyarınca borçlunun müvekkilime dava tarihinden itibaren aylık 20 TL tedbir nafakası, kararın kesinleşmesinden itibaren de aylık toplam 30 TL yoksulluk nafakası ödenmesine ilişkin karar verilmiştir ve kesinleşmiştir.

2- Müvekkilime nafaka borcunu vadesinde ödemeyen borçlu sanık hakkında son hali ile Bakırköy .. İcra Müd. 2014/… E. Sayılı dosyası üzerinden birikmiş nafaka borcu ile birlikte DEVAM EDEN AYLARA İLİŞKİN NAFAKA BORCUNUN tahsiline ilişkin icra takibi başlatılmıştır. İcra emri borçluya 03/06/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve takip kesinleşmiştir.

3- Borçlu ilamda yazan ödeme koşullarına uymamış , bu zamana düzensiz birkaç kısmi ödeme yapmıştır.

4- Borçlu sanık tarafından nafakanın kaldırılmasına ya da indirilmesine yönelik açılmış bir dava bulunmamaktadır.

5- 2015 yılının Şubat ayı nafakasının ödenmemesi nedeniyle 3 aylık yasal süresi içinde mahkeme kararının gereği gibi yerine getirilmemesi sebebiyle borçlunun tazyik hapis cezasıyla cezalandırılması için şikayette bulunmaktayız.

DELİLLER : Bakırköy .. Aile Mahkemesi’ nin 2013/3… E. Sayılı 11/04/2013 tarihli 2013/… Kararı , Bakırköy 11. İcra Müd. 2014/1656 E. Sayılı dosyası ve sair deliller…

HUKUKİ SEBEP :İ.İ.K. 344 ve ilgili mevzuat…

NETİCE VE TALEP: Yukarıda açıkladığımız nedenlerden ötürü suçu sabit olan sanık-borçlunun cezalandırılmasını , vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin borçluya yükletilmesini saygıyla bilvekale arz ve talep ederim.04.04.2015

                                                                                                                            ŞİKAYETÇİ VEKİLİ

                                                                                                            Av……..

( Ya da tebligat tarihi 01.03.2015 olup, şikayet tarihimiz de 04.04.2015 olsun. Bu durumda, dilekçede, 1 aylık nafakanın işlemiş olduğundan bahisle şikayet koşulunun oluştuğuna dikkat çekilir. Yukarıdaki tarihte tebligat 03.06.2014’te, şikayete konu aylık nafaka 2015’in Şubatı, şikayet tarihi 04.04.2015tir, yani tebligatın üzerinden epey zaman geçmişse de şikayete konu aylık nafaka 3 aylık yasal süresi içinde şikayet edilmiştir.)

143 Yorum

Filed under Uncategorized

İNTİKAL ETMEMİŞ MİRAS PAYININ HACZİ VE SATIŞI

BORÇLUNUN İNTİKAL ETMEMİŞ (TAKSİM EDİLMEMİŞ) MİRAS PAYININ HACZİ VE SATIŞI

I- MİRAS PAYININ TESPİTİ-HACZİ VE VERASET İLAMI ALINMASI

Borçlu adına kayıtlı menkul ve gayrimenkul dışında, kendisine intikal etmiş miras payına haciz konulabilmektedir. Ayrıca miras halen paylaştırılmamış olsa da borçlu mirasçının intikal edecek miras payı  da haczedilebilir. Bu haciz ve bağlı işlemlerin uygulaması adım adım şu yöndedir;
1) Öncelikle borçlunun nüfus kaydı çıkarılır. Bu işlem için icra dosyasına talep açılır.Örnek olarak:

T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.
(Talep UYAP üzerinden gönderilecekse;)

İş bu icra dosyasına esas olmak üzere borçlunun vukuatlı nüfus kayıt örneğinin çıkarılmasını talep ederim. ../../2015
                                                                                           Alacaklı Vekili

T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.
(Talep İcra Müdürlüğüne gidilerek açılacaksa, icra memuru kayda geçiriyormuş gibi;)

Alacaklı Vekili geldi. İş bu icra dosyasına esas olmak üzere borçlunun vukuatlı nüfus kayıt örneğinin çıkarılmasını talep ederim, dedi. ../../2015
                                                                                                        Alacaklı Vekili

2) Vukuatlı nüfus kayıt örneğinde borçlu ve ailesinin isimleri, cinsiyetleri, doğum tarihleri, doğum yerleri ve hayatta olup olmadıklarına ilişkin bilgiler yer alır. Eğer borçlunun, mesela babası vefat etmişse, bu nüfus kaydından tespit edilir ve talep açılır:

T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.
(Talep UYAP üzerinden gönderilecekse;)

Borçlunun adına kayıtlı herhangi bir mal veya alacak tespit edilememiş olup (ya da haczedilen mal veya alacak hakkı borca yeter olmayıp), vukuatlı nüfus kaydından görüldüğü üzere vefat eden babasının UYAP’a MURİS sıfatıyla kaydedilmesini, murisin adına kayıtlı taşınır ve taşınmaz mal olup olmadığının sorgulanmasını, adına kayıtlı taşınır bulunması halinde borçlunun miras payının haczedilmesini, taşınmaz bulunduğu takdirde borçlunun miras payının haczi için ilgili müdürlüğe haciz yazısı gönderilmesini talep ederim. ../../2015
                                                                                                 Alacaklı Vekili

(Talep UYAP üzerinden gönderilecekse;)

Alacaklı Vekili geldi. Borçlunun adına kayıtlı herhangi bir mal veya alacak tespit edilememiş olup (ya da haczedilen mal veya alacak hakkı borca yeter olmayıp), vukuatlı nüfus kaydından görüldüğü üzere vefat eden babasının UYAP’a MURİS sıfatıyla kaydedilmesini, murisin adına kayıtlı taşınır ve taşınmaz mal olup olmadığının sorgulanmasını, adına kayıtlı taşınır bulunması halinde borçlunun miras payının haczedilmesini, taşınmaz bulunduğu takdirde borçlunun miras payının haczi için ilgili müdürlüğe haciz yazısı gönderilmesini talep ederim, dedi. ../../2015
                                                                                               Alacaklı Vekili

UYAP üzerinden yapılacak taşınır sorgusundan kasıt araç sorgusudur. Borçlu ya da murisi adına kayıtlı araç bulunduğunda UYAP üzerinden haciz konulabilmekte olup, ayrıca haciz yazına gerek yoktur. Taşınmaz sorgusunda ise sadece borçlu ya da murisi adına kayıtlı taşınmaz olup olmadığı tespit edilir. Haciz konulabilmesi için taşınmazın kayıtlı olduğu Tapu Sicil Müdürlüğü’ne haciz yazısı gönderilmesi gerekmektedir.

3) Muris sıfatıyla UYAP’a eklenen borçlunun babası adına kayıtlı bir taşınmaz görünmesi halinde, borçlunun bu taşınmazda miras payına sahip olduğunu fakat hala muris babası adına kayıtlı olduğundan henüz intikalin gerçekleşmediğini göstermektedir. Talep üzerine ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü’ne haciz müzekkeresi gönderilecektir. Örnek olarak:

T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.

TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ’NE
BAKIRKÖY
ALACAKLI :X.
VEKİLİ :Y.

BORÇLU : A…. B….
VEKİLİ :Z.

BORÇ MİKTARI : ………..TL(Faiz ve masraflar hariç)

Müdürlüğümüz dosyasında borçlu A…. B…..’nin babası C….. B….. adına kayıtlı ve borçlu A…. B…..’ye intikal edecek taşınmaz(lar)da borçlunun miras hissesi üzerine gösterilen miktar kadar borcundan dolayı taşınmaz(lar)ının haczine karar verilmiştir.
Karar gereğince işlem yapılarak müdürlüğümüze bilgi verilmesi rica olunur. ../../2015
                                                                                             İcra Müdür Yardımcısı

İlgili Tapu Sicil Müdürlüğü muris adına kayıtlı taşınmaz kaydına haciz şerhini işleyerek İcra Müdürlüğü’ne cevap yazısı gönderir. Örnek olarak:

T.C.
BAKIRKÖY KAYMAKAMLIĞI
Tapu Müdürlüğü

Yevmiye No :123
KONU : İntikali Yapılmamış Mirasçılar ve 3. Kişiler Üzerine Haciz Tesisi

BAKIRKÖY 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
İLGİ: ../../2015 tarih ve 2015/5 Esas sayılı yazınız.

İlgi yazınızda bildirildiği üzere, Bakırköy Zeytinlik mah., 3 ada, 4 parsel olan taşınmazın 32/134 payı C… B… : İ…. oğlu adına kayıtlı olup, bu taşınmazda/taşınmazlarda İntikali Yapılmamış Mirasçılar ve 3. Kişiler Üzerine Haciz Tesisi işlemi yapılmış, kayıt örneği ilişikte sunulmuştur.
Bilginize arz/rica olunur.
                                                                                       Yetkili Müdür Yardımcısı
Eki: Tapu kaydı

4) Taşınmazdaki intikal edecek miras payına haciz işlemi şerhin işlenmesiyle tamamlanmış olur. Bu haciz işlemi borçlunun yokluğunda yapılmış olup, borçluya İ.İ.K.103. maddesi uyarınca davetiye gönderilir. İ.İ.K. 103. madde:
“DAVET:(Değişikmadde:09/11/1988-3494/12md.)
Tutanak tutulurken alacaklı, borçlu veya namlarına Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebellüğe yetkili kimse bulunmazsa, bulunmayan alacaklı veya borçlu üç gün içinde tutanağı tetkik ve diyeceği varsa söylemesi için icra dairesine davet olunur. Kanunen ilavesi gereken müddetler mahfuzdur. Haciz sırasında borçlu veya alacaklı adına Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebellüğe yetkili kimse bulunduğu takdirde haciz tutanağının bir örneği bulunan şahsa verilir. Borçluya veya alacaklıya ayrıca haber verilmez. “

T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E

DAVET KÂĞIDI

ALACAKLI :X.
VEKİLİ :Y.

BORÇLU : A…. B….
VEKİLİ :Z.
HACZİN YAPILDIĞI
TARİH VE SAAT : ../../2015 tarih İSTANBUL ili BAKIRKÖY ilçesi ZEYTİNLİK Mah. , 3ada, 4 parsel sayılı taşınmaz
İcra ve İflâs Kanununun 102 nci maddesi uyarınca yapılan haciz sırasında kendiniz veya Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebellüğe yetkili kimse hazır bulunmadığından işbu kâğıdın tebliğ tarihinden itibaren sözü edilen Kanunun 103 üncü maddesi gereğince (3) gün içinde haciz tutanağını tetkik ve bir diyeceğiniz varsa bildirmeniz için icra dairesine başvurmanız tebliğ olunur. * ../../2015
(İİK m.103)

                                                                                      İcra Müdür Yardımcısı
                                                                                           Mühür ve İmza

5) Bu işlemden sonra borçlunun veraset belgesinin alınması gerekmektedir. Bu belgeyi alacaklı vekili olarak alabilmek için İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN YETKİ BELGESİ talep edilir. Örnek olarak:

T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.
(Talep UYAP üzerinden gönderilecekse;)
İş bu icra dosyasında borçlu halen borcunu ödememiş olup, miras payına ../../2015 tarihinde haciz şerhi işlenmiştir. Miras payının satışına esas olmak üzere borçlunun veraset ilamını alabilmemiz için tarafımıza YETKİ BELGESİ verilmesini talep ederiz…/../2015
Alacaklı Vekili

(Talep İcra Müdürlüğüne gidilerek açılacaksa, icra memuru kayda geçiriyormuş gibi;)
Alacaklı Vekili geldi. İş bu icra dosyasında borçlu halen borcunu ödememiş olup, miras payına ../../2015 tarihinde haciz şerhi işlenmiştir. Miras payının satışına esas olmak üzere borçlunun veraset ilamını alabilmemiz için tarafımıza YETKİ BELGESİ verilmesini talep ederiz,dedi…/../2015
                                                                                Alacaklı Vekili
Talep üzerine İcra Müdürlüğü bir yetki belgesi hazırlar:
T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.
YETKİ BELGESİ

ALACAKLI :X.
VEKİLİ :Y.

BORÇLU : A…. B….(T.C.NO)
VEKİLİ :Z.

MURİS :C…. B…..(T.C.NO)

BORÇ MİKTARI : ………..TL(Faiz ve masraflar hariç)

Borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleşmesi üzerine, borçlunun babası C… B…. ../../2014 tarihinde vefat etmiş olduğundan mirasçılarının tespiti yönünden ilgili makamdan veraset belgesi çıkarılması için alacaklı vekili Av. Y.’ye yetki verilmiştir…/../2015
                                                                                                        İcra Müdürü

6) İcra Müdürlüğü’den alınan bu yetki belgesiyle ister noterden ister Sulh Hukuk Mahkemesi’nden veraset ilamı alınır ve icra dosyasına ibraz edilir.

7) Bu veraset ilamındaki takip dışı diğer mirasçılara İ.İ.K. 94/1. maddesi uyarınca yapılan haciz hakkında bir yazı gönderilerek durumdan haberdar edilirler. İ.İ.K. 94/1.maddesi :
“Bir intifa hakkı veya taksim edilmemiş bir miras veya bir şirket yahut iştirak halinde tasarruf edilen bir mal hissesi haczedilirse icra dairesi, yerleşim yerleri bilinen ilgili üçüncü şahıslara keyfiyeti ihbar eder. “

       T.C.

BAKIRKÖY 

1. İCRA DAİRESİ

205/5E.

                                                                     BELGEDİR

ALACAKLI              :X

VEKİLİ                     :Y

BORÇLU                 :A…… B……

BORÇ MİKTARI  :….TL

                               Müdürlüğümüzün aynı sayılı dosyasında borçlu  A….. B…..’nin borcundan dolayı babası C…… B……’den intikal edecek Bakırköy Zeytinlik mah., 3 ada, 4 parsel olan taşınmazın 32/134 paylı taşınmazın hissesi haczedilmiş olup iş bu belge alacaklı vekilinin talebi gereği taşınmaz üzerinde hisseniz bulunması sebebiyle bilgi amaçlı tarafınıza tebliğ olunur.

                                                                                                                        İcra Müdürü

Bu aşamaya kadar özetleyecek olursak:
1) UYAP’tan borçlunun vukuatlı nüfus kayıt örneği çıkarılır,
2) Vefat eden bir yakını dolayısıyla mirasçılığı söz konusu olmuşsa, vefat eden kişinin “muris” sıfatıyla UYAP’a kaydedilmesi ve murisin taşınır-taşınmaz mal sorgulaması talep edilir,
3) Muris adına kayıtlı taşınmaz tespit edildiğinde ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü’ne haciz yazısı gönderilir,
4) Borçluya yokluğunda yapılan haciz için davetiye gönderilir(İ.İ.K. 103. maddesi),
5) Borçlunun veraset ilamını alabilmek için İcra Müdürlüğü’ nden yetki belgesi talep edilir(İ.İ.K. 94/2. maddesi)
6) Bu yetki belgesiyle noterden ya da Sulh Hukuk Mahkemesi ‘nden veraset ilamı alınır ve icra dosyasına ibraz edilir,
7 ) Veraset ilamındaki takip dışı diğer mirasçılar yapılan haciz konusunda haberdar edilir(İ.İ.K. 94/1. maddesi).

II- MİRAS PAYININ SATIŞI
Yukarıda anlattığım süreç tamamlandıktan sonra İ.İ.K. 121. maddesi uyarınca İcra Müdürlüğü’ nden miras payının satışı, satışının nasıl olacağının İcra Mahkemesi’ne sorulması ve açılacak izale-i şuyuu ya da iştirak halindeki mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüşmesi davasına esas olmak üzere yetki belgesinin verilmesini talep etmek gerekir. İ.İ.K. 121. maddesi:
“Bir intifa hakkı veya taksim edilmemiş bir miras veya bir şirket yahut iştirak halinde tasarruf olunan bir mal hissesi gibi yukarıdaki maddelerde gösterilmeyen başka nevi malların satılması lazım gelirse icra müdürü satışın nasıl yapılacağını icra mahkemesinden sorar.
İcra mahkemesi, yerleşim yerleri malum olan alakadarları davet ve gelenlerini dinledikten sonra açık artırma yaptırabileceği gibi satış için bir memur da tayin edebilir, yahut iktiza eden diğer bir tedbiri alabilir.” şeklindedir.
Genel olarak bu davaları açma yetkisi sadece paydaşlar ya da ortaklardadır. Fakat bu konuda 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’ nda özel bir düzenleme getirilerek alacaklıya(ya da vekiline) borçlu mirasçı yerine bu davaları açma yetkisi tanınmış olup, bu davada borçlu mirasçı için kayyım talep edilmesi gerektiğine değinilmiştir. Eski Medeni Kanunu’ nda hakimin, borçlu mirasçı yerine kaim olarak taksime iştirak edeceği şeklindeki düzenleme, mirasçılar uyuşmadığı zaman paylaştırmayı yapmakla görevli hakimin aynı zamanda mirasçılardan birinin menfaatlerini korumak için onun yerine taksime katılmasının uygun bir çözüm olarak görülmemesi üzerine yeni kanunda değiştirilmiştir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu 648. maddesi:
“Açılmış mirasta bir mirasçının payını devralmış veya haczettirmiş olan ya da elinde mirasçıya karşı alınmış borç ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklı, sulh hakiminden bu mirasçının yerine paylaşmaya katılmak üzere bir kayyım atanmasını isteyebilir.” şeklindedir.
İcra dosyasına açılacak talebe örnek olarak:
T.C.
Bakırköy
1. İcra Müdürlüğü
Dosya No:2015/5 E.
(Talep UYAP üzerinden gönderilecekse;)
İş bu icra dosyasında borçlunun miras payına haciz konulmuş, veraset ilamı alınmış, borçluya İ.İ.K. 103 yazısı ve takip dışı diğer mirasçılara İ.İ.K. 94 yazıları tebliğ edilmiş olup, herhangi bir itiraz ya da beyanda bulunan olmamıştır. Borç halen ödenmemiş olup, miras payının satışını, satışın nasıl yapılacağının, ileride açılacak dava için tarafımıza yetki belgesi verilmesi hususlarının İcra Mahkemesi’nden sorulmasını talep ederim. ../../2015
                                                                                                          Alacaklı Vekili

(Talep İcra Müdürlüğüne gidilerek açılacaksa, icra memuru kayda geçiriyormuş gibi;)
Alacaklı Vekili geldi. İş bu icra dosyasında borçlunun miras payına haciz konulmuş, veraset ilamı alınmış, borçluya İ.İ.K. 103 yazısı ve takip dışı diğer mirasçılara İ.İ.K. 94 yazıları tebliğ edilmiş olup, herhangi bir itiraz ya da beyanda bulunan olmamıştır. Borç halen ödenmemiş olup, miras payının satışını, satışın nasıl yapılacağının, ileride açılacak dava için tarafımıza yetki belgesi verilmesi hususlarının İcra Mahkemesi’nden sorulmasını talep ederim, dedi. ../../2015
                                                                                                Alacaklı Vekili
Satışın nasıl yapılacağı belirlenip yetki belgesi alındıktan sonra dava açılır. Miras payının devredilerek hak kaybı yaşanmasının önüne geçmek, yeni taraflarla uğraşmamak için “ihtiyati tedbir” talep edilmelidir.

Davanın iki safhası vardır:
1- Ortaklığın çözülmesi (TMK 642.maddesi)
2- Ortaklığın sona ermesiyle ortak malların paylaşılması.
Kayyım 2. safhada, yani paylaşmanın yapılacağı safhada borçlunun haklarını korumak için alacaklı vekilince talep edilerek atanacaktır. Bu atanma ise davanın görüldüğü mahkemeden yetki alıp Sulh Hukuk Mahkemesi’ nde kayyım atanması için dava açacaktır. Kayyım atandığında buna ilişkin karar paylaştırmanın görüldüğü mahkemeye sunulacak ve kayyıma tebligat yapılarak davaya katılması sağlanacaktır.
Aynen taksim mümkün olmadığında satılarak paylaştırma yoluna gidilecektir. Sulh Mahkemesi’ nin bu kararı icra dosyasına ibraz edilerek söz konusu mal(lar)ın satışı sürecine girilecektir.
Satış sonunda borçlunun payına düşen paradan borca yeter olanı icra dosyasına yatırılacak olup, para artması halinde bu para borçluya verilecektir.

52 Yorum

Filed under Uncategorized